Akıbeti Bilinmeyen Laleli

SELİN YAZICI

Baksı Köyü’nden çıkıp Çoruh’u takip ettiğinizde ucu görünmeyen kahverengiler içinden geçersiniz. Boylu boyunca uzanan bozkırda, yalnızca toprak rengi ve yer yer Çoruh’un mavisi görülür. Bizi bu güzergâhta ilerlerken duraklatan, geniş bozkırın içinde, Çoruh’un kıyısında yer alan 100 haneli köy ve köyün etrafını saran ağaç toplulukları oldu. Çoruh’un maviliklerinin kıyısında yer alan bu köy, yapımı 1960’larda planlanan fakat halen akıbeti tam olarak bilinmeyen baraja da adını vermiş olan Laleli Köyü.

Barajlar, HES’ler vb. enerji projelerine yapıldığı bölgenin adının verilmesi sık karşılaştığımız bir durum. Bu isimlendirme alelade bir seçimin sonucu değil. Bu tercihin insanların düşünce ve davranışlarını etkilemek için yapılan bir halkla ilişkiler (PR – public relations) çalışmasının ürünü olduğunu aktaran çalışmalar var. Araştırmalar, böylesi isim tercihleriyle bahsi geçen yapılar “o bölgeye aitmiş” izlenimi yaratılmaya çalışıldığını ve bölge halkını ikna etmek, halk nezdinde itibar oluşturmak, halkın desteğini almak gibi amaçlar da gözetildiğini ortaya koyuyor[1]. Laleli Koyü’nde bu stratejinin işlediğini söylemekse güç:

“Barajı burda kimse istemiyor. Herkesin burada bir geçmişi var.”

“Hani diyorlar baraj olunca her şeyin karşılığını alacaksınız. O evinin balkonunda çay içmenin karşılığını veremezler.”

Köye doğru rotamızı çevirdiğimizde burada tam olarak ne bulacağımızdan emin değiliz.  Saha çalışması öncesinde köyden biriyle haberleşmiş değiliz, bilinmezlik duygusuyla ilerliyoruz. Köylülerle konuştuğumuzda anlıyoruz ki bilinmezlik Laleli köylülerinin de ortak paydası.

İstanbul’da, masa başında ön çalışma yaparken kitaplardan, internet kaynaklarından öğrenemediğimiz bilgilerden biri Laleli Barajı’na ne olduğu. Baraj bitmiş miydi, inşaat hâlinde miydi, yoksa hiç başlamamış mıydı? Şu an yapılmıyorsa bile yapılması öngörülüyor mu? Laleli köylüleriyle yaptığımız sohbetlerden anladığımızsa, 1200 km uzaktaki İstanbul’da bir araştırmacı da olsanız, Laleli köylüsü de, barajın akıbetine dair yaşanan bu belirsizlik değişmiyor. 

Yıllar boyunca bu belirsizlik sebebiyle köye yatırım yapılamamış. 1960’lardan itibaren baraj söylentileri başlamış. Sondaj çalışmaları yapılmış. 2000’lerde iyice ayyuka çıkmış baraj konusu. Baraj olursa köylerinin tamamı sular altında kalacak. 30 yıl boyunca süren gelgitlerin ardından köylü baraj yapılmayacağına kanaat getirmiş, böylece köyde inşaat faaliyetleri başlamış.

“Eski binalarını onaranlar, yeni villa tipi yapı yapanlar var. Barajdan dolayı geri kaldık, yoksa burada her şey çok güzeldi.”

Her ne kadar kendileri geri kalmışlık olarak değerlendirse de köyün dokusunun bu sayede korunduğunu söylemek mümkün. Geleneksel yapım sistemiyle inşa edilmiş yapılar bakımlı durumda ve aktif olarak kullanılırken yerini yavaş yavaş betonarmeye bırakmaya başlamış bile. Köyün 1900’lerden kalma ahşap camisi halen ayakta, o da bakımlı hâlde ve aktif olarak kullanılıyor. Baraj yapılmayacağına kanaat getirdikleri için köyde camii inşaatına da başlanmış. Baraja dair kesin bir açıklama yok. Lalelililerin barajın yapılmayacağına dair güvenceleri ise caminin temel atma törenine gelen kamu görevlileri.

“Erzurum Belediye Başkan Yardımcıları, Pazaryolu Belediye Başkan Yardımcıları ve çevre köylerimizin katılımıyla yapıldı temel atma töreni. En azından devlet erkanı, büyükleri gelir, buraya camii yapıyorsunuz ama baraj olacak derlerdi.”

Köy meydanındaki kahvede sohbet ediyoruz Laleli köylüsüyle. Lalelililerden dinlediğimiz alıştığımız bir göç hikâyesi aslında. Kırın çözülmesiyle ekonomik olarak güçlük yaşamaya başlıyor köylü. 1950’li yıllardan itibaren Ankara’ya göç başlıyor. Keçiören’de 150 haneleri var. 87’de Keçiören’de Laleli Kültür ve Dayanışma Derneği’ni kurmuşlar. Göçenler de, köyde yaşayanlar da o derneğin üyesiymiş. Sadece Ankara değil, sınırlı sayıda da olsa İstanbul ve Almanya’ya da göç olmuş Laleli’den. Fakat göçenler de tatil için hep köyü tercih etmişler.

“Şehirlerden uzak olmak istiyoruz. Şehir hayatından bıkmış insanlar. 550 hanelik Keçiören’de 150 hanemiz var, hepsi buraya tatile gelir. Hiçbiri İzmir’e falan gitmez.”

Köyün ekonomik koşulları iyileştikçe geri dönüşler başlamış. Köylerine, köydeki geçmişlerine, anılarına çok bağlılar. Çoruh kıyısı boyunca yürüyoruz beraber. Yürüyüş boyunca neredeyse her evin bahçesinde, güneşin altında serili meşhur İspir fasulyelerini görüyoruz. Güneşin etkisiyle pat pat patlayan fasulyeler bir yandan bizi gülümsetirken diğer yandan da bize, bozkırın ortasında yer alan bu köyün topraklarının Çoruh sayesinde nasıl bereketli olduğunu hatırlatıyor. Yürürken sohbet ediyoruz Lalelililerle. Erzurum’da deniz olmamasına rağmen yüzmeyi bilmelerinin askerdeyken insanlarda yarattığı şaşkınlığı anlatıyorlar. İspir fasulyesinin nasıl meşhur olduğunu; köyde çok büyük alanlarda fasülye ekip biçtiklerini, hayvancılık yaptıklarını…

Köyün sular altında kalmasıyla mezarlara ne olacağı da uğradığımız her köyde olduğu gibi yakıcı bir konu Laleli için. Bütün bu kaygıların yanında artık barajın yapılmayacağına dair  büyük bir umut taşıyorlar. Belirsizliğin yavaş yavaş sona ermesiyle Laleli’de yeniden bir yaşam kurgusu ortaya çıkacak gibi görünüyor.

[1] Alptekin Ocak