“Belirsizlikler Kara Bulutlar Gibi Üzerimizde”

SİNAN ERENSÜ

Yusufelili Avukat Barış Demirci, 2019 Yerel Seçimleri’nde ilçe belediye başkanlığı için CHP’den aday olmuştu. Seçim önce oyların yeniden sayılmasına, daha sonra tekrara gitti. Demirci, belediyeyi az farkla AK Parti’nin aldığı ilçede CHP’nin oylarını %8’lerden %45’lere çıkaran süreci, Yusufeli’nin barajla birlikte değişen çehresini ve yerinden edilen bölge halkının yaşadıklarını anlatıyor.

Eylül 2019

Sizi tanıyabilir miyiz?

Doğma büyüme Yusufeliliyim. Babam burada doğmuş, büyümüş. Yusufeli, atalarım, dedelerim buraya yerleştikten sonra, 1950 yılında ilçe olmuş. Herkesin memleketi kendine hastır, güzeldir. Belki dışarıdan gelen insanlar Yusufeli’ndeki sosyal yaşantıyı çok dar görüp sıkılabilirler, ama biz burada doğup büyüdüğümüzden Yusufeli’nin bizim için ciddi anlamda bir güzelliği var.

Burada Türkiye’deki en büyük projelerden biri, Yusufeli Barajı ve HES yapılıyor. Yapımına 2012-2013 yıllarında çok hızlı bir şekilde başlandı. Aslında 40-50 yıllık bir projeydi, bu hükümet döneminde çalışma başladı. Tabii barajın çalışmalarıyla birlikte yöre halkının mağduriyetleri de başladı. Baraj başlamadan önce, hangi mağduriyetlerle karşılaşabileceğimizi her ortamda, her panelde dile getirdik. Yetkililere nasıl önlemler alınması gerektiğine dair görüşlerimizi bildirdik. Fakat geldiğimiz aşamada maalesef Yusufeli’ndeki insanların, bölgenin nasıl heba edildiğini yaşayarak gördük. Üzülerek izliyoruz, şu anda halen yaşıyoruz.

Bu proje devletin ekonomik amaçla yaptığı bir projedir. İnsanlıktan, doğadan üstün değildir. Para kazanma amacıyla yapılan bir projede insanların mağdur edilmemesi gerekiyor.

Bu proje devletin ekonomik amaçla yaptığı bir projedir. İnsanlıktan, doğadan üstün değildir. Para kazanma amacıyla yapılan bir projede insanların mağdur edilmemesi gerekiyor. Yusufeli ilçesi nüfusu, coğrafi alanı itibariyle ülkemizde devede kulak diyebileceğimiz kadar küçük bir alan. Devlet yetkililerince mağdur edilmemiz, Yusufeli halkının geleceğinin ne olacağı konusundaki belirsizlikler kara bulutlar gibi üzerimizde duruyor. Ve hâlâ bu konuda hiçbir çalışma yapılmıyor.

Yusufeli’nde ne gibi belirsizlikler var?

Yeni yerleşim yerine taşındıktan sonra insanların nasıl bir yaşam süreceği; Yusufeli halkının ekonomi, eğitim ve sağlık hizmetlerine dair ihtiyaçları gibi. Biz bu konuda bilgi sahibi değiliz. Yeni yerleşim yerindeki hak sahiplikleri, yapılan binalar, projeler yöre halkına yakışmayacak seviyede. Yusufeli Barajı’na bağlı kamulaştırma sahası içinde bir daireye ortalama 100- 150 bin TL değer biçiliyorken yeni yerleşim yerinde yapılacak aynı standartlardaki daire bedelleri 300-350 bin TL. Bunlar 2018’deki krizden önceki fiyatlar. Daha sonra maliyetlerin artacağını da öngördüğümüzde, bu rakamın yukarıya çıkacağı gayet açık ve net. Hak sahipliği şartlarının genişletilmesi lazım.

Eğer yeni yerleşim yerinde insanların rahatını, ferahını istiyorsak önce insanları burada tutmamız gerekiyor. İnsanı tutabilmek için biz ne yapıyoruz? Sadece binalarla insan tutulmaz. Hak sahipliğini olabildiğince genişletmeli ve devlet tarafından teşvik edilir hâle getirmeliyiz ki insanlar burada durabilsin. Burada bir yüksekokul olabilir, üniversite bölümleri olabilir, turizm olabilir.

Devlet yetkilileri en son geldiklerinde “Baraj 2021’de elektrik üretecek” diye duyuru yaptılar. Cumhurbaşkanlığı düzeyinde yapılan açıklamadan bahsediyorum. İki yıl kalmış, onların dediklerine göre. Biz ne yapacağız iki yıl sonra? Nerede yaşayacağız? İki yıla yeni yerleşim yeri bitse dahi bir sürü eksikleri olacak. Sadece bu ilçenin yeni yerleşim yerine taşınması bile başlı başına bir yıllık bir süreç. İki ayağımız bir pabuçta şu anda.

Yusufeli halkının en büyük sıkıntılarından biri de bilgi kirliliği. Aslında bilgi yok ortada, dedikodu üzerinden bir şeyler duyup öğreniyoruz. Yerel yönetimin “İyi şeyleri biz yapıyoruz, kötü şeyleri devlet yapıyor, bürokrasiyi aşamıyoruz” şeklinde söylemleri var. Aynı masanın etrafında toplanarak görev almaya hazırız ama maalesef bir türlü oturamadık masaya.

Yusufeli’nde, Türkiye’nin birçok yerinde olduğu gibi, yoksulluk ve işsizlik sorunu varken bu insanlar kendi aldıkları kamulaştırma bedelinin iki katını nasıl verebilecek?

Çok güzel bir soru. Bahsetmiş olduğum bu 100-150 bin lira verilen binalar, Yusufeli’nde yeni yapılmış, 5-10 yaşlarında olan binalar. Bunlar Yusufeli’ndeki toplam binaların 3’te 1’ine ancak tekabül eder. Diğer binalar, yani yapımı daha eski olan binalar için zaten 100-150 bin lira alınmıyor. 60 bin, 70 bin, 80 bin, hatta 50 bin lira verilen evler var. O adamın küçük bir bahçesi var. Domatesini, salatalığını, biberini, patlıcanını ekiyor orada. Yaşamını sürebiliyor, devam ettirebiliyor küçücük evde bile. Ama sen yukarıda o adamı 400 bin liralık bir yükümlülüğün altına sokuyorsun. O adam nasıl ödeyecek onu? Değil o adamın ödemesi, yedi sülalesine borç bırakacak o insanlar. Ve bunda maalesef şu anki yetkililerin imzası var. [2] 

400 bin liralık bir yükümlülüğün altına sokuyorsun. O adam nasıl ödeyecek onu? Değil o adamın ödemesi, yedi sülalesine borç bırakacak o insanlar. Ve bunda maalesef şu anki yetkililerin imzası var.

Yusufeli’ni ve yeni yerleşimi bilmeyenler için, orada ekip biçmenin, domates yetiştirmenin kolay olmadığını söyleyebiliriz belki.

Yeni yerleşim yerinde ekip biçebileceğimiz toprağımız yok. Şöyle söyleyeyim, hak sahipliği çıkan konut sayısında 271 tane eksiğimiz var. Arsa bulamıyorlar ki, 271 konutu yapalım. Onun için yeniden ihaleler yapılacak, arsa açılacak, konutların ihalesi yapılacak. Durum bu, yeni yerleşim yerinde. Siz bırakın toprakta tarım yapılmasını, bunu yapamıyoruz. Dolayısıyla insanlar yukarıda dışarıya bağlı olarak yaşam sürecek. Artık Yusufeli’nde yetişen o güzelim sebzelerin hiçbiri maalesef olmayacak. Yusufeli kamulaştırma sahasına baktığımızda, tarım arazilerinin %80’i zaten su altında kalıyor. Yüksek yerlerde de bu sebzelerin yetiştirilmesi çok yaygın olmayacaktır.   

Yusufeli halkı yeni yerleşim yerini görebiliyor ya da evlerin planlamasına katkı sunabiliyor mu?

31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimlerden önceki süreçte belediye başkanı sürekli olarak sefer düzenledi. Yusufeli halkını oraya götürdü, gezdirdi, dairelere baktırdı. İnşaat sahası olduğu için izinle girilmesi gereken bir bölge. İnsanlar yerlerini gördü ve Yusufeli’nin %80-90’ında yapılan binalara dair memnuniyetsizlik açık bir şekilde dile getirildi. 130 konut o aşamada zaten bitmişti. “Buradaki eksikliklerimizi anladık, diğer bölgelerde daha dikkatli davranacağız ama bunlara artık yapacak bir şey yoktur” gibi bir açıklama yapıldı.

Devlet eğer Yusufeli halkının yaşamını bozuyorsa, biz Yusufeli halkı olarak sadece şu anki durumumuz neyse aynısını istiyoruz. Ekstra bir talebimiz yok. Bize aynı refah düzeyimizi, aynı sosyal yaşamımızı versinler. Başımızın üstünde. Ama biz şu anda büyük sıkıntılarla karşı karşıyayız.

Ne gibi sıkıntılar yaşanıyor?

Örneğin şehrin göbeğinde 170 metre yüksekliğinde, şehirlerarası yolu yeni ilçe merkezine bağlayacak bir viyadük yapılacak. Yeni yerleşim yeri bitmemişken Yusufeli’nin kalbi dediğimiz bir noktada bu viyadüğün kamulaştırma işleri bitti. Acele el koymalar yapıldı, vatandaşları istedikleri an tahliye edebilecek aşamaya getirdiler. Orada oturan vatandaşlarımız, ticarethanesi bulunan esnaflarımız, kamu kurumlarımızın nereye taşınacağına ilişkin hiçbir bilgi yok. Tahliyeleri de kısa bir sürede yapacaklarını söylüyorlar. Yeni yerleşim yerinin en az iki-üç senesi var. Daha suyu bile yok oranın. Bugün ihalesi yapılsa, sadece su altyapısının bitmesi iki yıl sürecek. Sen viyadük sebebiyle burada esnafı boşaltıyorsun. Yusufeli’yi köyleriyle birlikte bir şantiye hâline getiriyorsun. Kimsenin bizi 10 yıl boyunca dinamit tozları ile şantiye sahası içinde bırakmaya hakkı yok.

Yusufeli’yi köyleriyle birlikte bir şantiye hâline getiriyorsun. Kimsenin bizi 10 yıl boyunca dinamit tozları ile şantiye sahası içinde bırakmaya hakkı yok.

Devlet bizi bu çalışmalarla baş başa bırakmamak için yeni yerleşim yerini bir an evvel bitirmeliydi. Orası bitecekti, biz oraya taşındıktan sonra bu viyadük işleri başlayacaktı. Zor değil bu, yapılabilir, ama zamanlama hatası var. Biz bunları her yerde anlatıyoruz. Seçim arifesinde bu sıkıntılardan dolayı ciddi tepki aldılar ve şunu söylediler: “Hiç kimseyi mağdur etmeyeceğiz.” Geldiğimiz aşamada tahliyeler başladı. O viyadük ayaklarının bulunduğu yerde aile mezarlıkları var. İlgililere haber gönderip mezarlıkları bir hafta içinde taşımalarını söylediler. Üç günü doldu.

Yalnızca viyadük değil, yeni yerleşim, bağlantı yolları ve baraj inşaatları da devam ediyor. Bu inşaatlar Yusufeli’nde ne gibi rahatsızlıklar yaratıyor?

Az önce hep beraber geldik, Yusufeli gibi küçük bir yerde trafiğin ne derece sıkıştığını beraber yaşadık ve gördük. Biz 7/24 bu pozisyondayız. İş makineleri almış başını gidiyor şehrin göbeğinden. İnsanlar, koca koca çocukları dahi, anneler babalar ellerinden tutup okula götürüyor. Allah korusun çocuğum bir makinenin, iş makinesinin altında kalacak endişesiyle. Sadece trafik sorunu değil, ciddi anlamda çevre problemimiz, sağlık problemimiz, hava problemimiz var. Arabayı yıkatıyorsun, yarım saate, bir saate arabayı toz kaplıyor. Evini siliyorsun, yine yarım saate, bir saate ev de yine aynı toz oluyor. Balkonlarda insanlar oturamıyor. Aldığımız nefes zehir. Evet, kısa vadede biz bunu algılayamıyor olabiliriz. Ama uzun vadede insanların, Yusufeli halkının hayatının son 10 yılını alıyorlar elimizden.  

İnsanlar, koca koca çocukları dahi, anneler babalar ellerinden tutup okula götürüyor. Allah korusun çocuğum bir makinenin, iş makinesinin altında kalacak endişesiyle

Bitkilerde bunu çok ciddi anlamda görüyoruz. %100 verim aldığımız meyvelerde, sebzelerde şu an o oran %20-30’lara kadar düştü. Sebebi hava kirliliği. Bitkide bu oranı çok net bir şekilde bilimsel olarak da tespit edebiliyoruz ama insan üzerindeki zararının vebalini, karşılığını kim verecek?

Burada yeni doğmuş çocuklar, gençler, bizler, yaşlılar, herkes aynı havayı soluyor. Ve bir tane bilimsel çalışma yapılmadı. İnsan üzerinde zararın ne olduğunun, vücutta nasıl bir yansımasının olduğunun tespiti hiçbir şekilde yapılmadı. Yapmak da istemiyorlar. Yapana da itibar etmeyeceklerdir. Onu da gayet iyi biliyoruz. Çünkü şu anda bu proje bir an evvel bitsin, bizim için önemli olan bu. Biz Yusufeli’ni taşıyalım. Kim kalmış, kalmamış; çok önemli olduğunu zannetmiyorum. Bizi üzen nokta bu zaten.

Yusufeli’nde esnaf ne durumda, ne düşünüyor?

Yusufeli’nde şu an ticari faaliyette bulunan kişilerin yüzde 80’inden fazlası kiracı esnaf. Ne demek? Mülk kendisine ait değil, içerisine raf takmış, ne satıyorsa. Normal bakkaliye de olabilir, hırdavat da olabilir, başka herhangi bir şey de olabilir. Belli ki adamın babadan kalma yeri, 60 yıldır ticari bir portföye, müşteriye sahip bu insanlar. Kamulaştırma geliyor, su altında kalıyor her yer. Mülk sahibi kamulaştırma bedelini alıyor. Peki dükkân sahibi, o ticaretle uğraşan, 50 yıldır, 60 yıldır, o ticari portföyü orada yakalayan, yıllardır çoluğunun çocuğunun rızkını oradan kazanan insan için devlet ne yapıyor? Kocaman bir sıfır, hiçbir şey yapmıyor. Hiçbir karşılığı yok, mevcut kamulaştırma yasası zaten buna cevap verecek durumda değil.

Şu an burada bulunduğumuz otelden size bir örnek göstereyim. Taşınmaz kendisine ait. Taşınmazın bedelini kamulaştırmada alıyor. Bu otelin içerisinde taşınır mahiyette olan koltuğundan, dolabından yatağına 2 milyon meblağ edecek bir malzeme var. Bunların karşılığı maalesef yok. Bedel ödenmiyor. Kamulaştırma taşınmazlar üzerinden düzenlenmiş bir yasa. Bunu ne zaman çözeceğiz? Bu mesela bariz örneklerden biri. Herkes için geçerli, Yusufeli’nde ticaretle uğraşan herkes için. Bu malzemeler, aynı standartlarda başka bir yer yapma şansın olmadığına göre yeni yerleşim yerinde elinde kalacak. Bu işletmenin sahibi kafadan üç milyon lira içeri girecek. Satacak olsa kime satacak? Yok parasına gidecek. Elinde saklayacak olsa nerede kullanacak? Buna benzer de ciddi anlamda sıkıntılarımız var.

Bu süreçte ilçenin nüfusunun azalmasını bekliyor musunuz?

Nüfus azalması olursa Yusufeli’nin geleceği bitecektir, ama bizim öngörülerimiz nüfusun burada kalmasının mümkün olmadığı. Dışarıda da yaşam kolay değil, insanların gitme cesareti de yok. Yani öyle, iki arada bir derede insanlar ne yapacağını bilemeden karamsar karamsar duruyorlar. Ben de aynıyım. Diplomamız var, işimiz gücümüz var, gittiğimiz yerlerde bir şeyler yapabilecek potansiyelimiz olmasına rağmen geceleri benim uykum kaçıyor. Acaba ben ne yapacağım? Yeni yerleşim yeri çoluğuma çocuğuma, eğitiminden, sağlığından, yaşamından, sosyal alanından yeterli olacak mı, olmayacak mı? Ya da dışarıya gidecek olursak ben dışarıda ne yapacağım? Beni nasıl bir hayat bekliyor? Ben bunu düşünüyorken Yusufeli halkında herkesin bunu düşünüyor olması gerekiyor. Ve düşünüyorlar da. Ama cevap yok. Devletin burada devreye girmesi gerekiyor.

Şimdi isim vermeyeyim, yine Çoruh havzası üzerinde bir firma baraj yapıyordu. Bölgenin avukatıyım, kamulaştırma avukatıyım. İki tane rehberlik uzmanı gönderdiler, o kişilerle beraber yattılar, kalktılar. Bu insanların yaşam tarzları nedir? Yapılan barajların bu insanlar üzerindeki etkisi nedir? Bu barajı yapan firma, acaba bu insanlara nasıl yardımda bulunursa bu insanların sosyal yaşamlarına etki edebilir, diye bir çalışma yaptırdı. İspir ilçesinde o mahallede ikamet eden herkese kamulaştırma bedeli haricinde birer tane daire. İçleri donatıldı eşyayla ve her dini bayramda 5’er bin TL’lik, miktarı şu an artmış olabilir, çekler veriliyor. Bunu özel bir firma yapıyor. Devlet, özel firmadan daha güçlü değil mi? İnsanlar üzerindeki bu karamsarlığın, geleceğe dair endişelerimizin sebebiyet vermiş olduğu yıkım var ya. Bunun analizini ne zaman yapacağız?

Alanında uzman kişilerin artık buraya gelip insanlarla oturup kalkıp bir yol haritası çizmesi gerekiyor. Mesele maddiyat ya da fiziki şartlar değil. Bir tarihi, kültürü tamamen yok ediyorsun. Büyüyorken benim dizlerimi kanattığım caddem, olmayacak mı? Düştüğüm, oturduğum, kalktığım caddem olmayacak. Bunun bendeki yıkımının, benim düşüncemdeki, benim dünyamdaki karşılığının ne olduğu ve çözüm noktasında ya da bunların hafifletilmesi noktasında asıl sıkıntılarımız var.  

Büyüyorken benim dizlerimi kanattığım caddem, olmayacak mı? Düştüğüm, oturduğum, kalktığım caddem olmayacak. Bunun bendeki yıkımının, benim düşüncemdeki, benim dünyamdaki karşılığının ne olduğu ve çözüm noktasında ya da bunların hafifletilmesi noktasında asıl sıkıntılarımız var.

İhalelerde şeffaf olmayan süreçler olduğundan bahsediyordunuz. İhale süreçleri nasıl gelişti?

Bakanlar Kurulu’nun çıkarmış olduğu yasada, “Yusufeli halkına verilecek olan binaların bedeli maliyete göre tespit edilecektir” ibaresi bulunuyor. Yani ihale bedeli üzerinden konut bedelini ödeyeceğiz. Ama yapılan ihalelerin fiyatının ne olduğunu kimse söylemiyor. Kamulaştırma davası açılacak bölgenin neresi olduğu ya da hangi mahalleden olacağına ilişkin hiçbir bilgi yok. DSİ yetkilileri Artvin merkezde makamlarında oturmuş, “Yusufeli halkından biri icralık olup sıkışsın, gelsin, yerini benim dediğim rakamdan satsın. Yusufeli halkından birinin hastası olsun, ihtiyacı olsun, gelsin yerini benim dediğim rakamdan alsın” düşüncesiyle hareket ediyor. Bu devlet mantığına, adabına yakışmayacak bir üsluptur. Evet, yerini uzlaşmayla satanlar var, üstelik az da değil. İnanın büyük bir çoğunluğu verilen rakamın tatmin ediciliğinden ziyade ihtiyaçları karşılansın da artık ne olursa olsun düşüncesiyle veriyor.

Devlet özellikle kamulaştırmayı belli bir sisteme oturtmalı. İnsanlara hangi tarihte, hangi parsellerin davalarının açılacağının bilgisini vermeli. Örneğin viyadük için tahliyeler başlayacak ama planlamaya ilişkin hiçbir bilgi yok. Yetkili de yok. Muhatap da bulamıyoruz. Kime, ne soracağımız belli değil. Birine sorduğumuz zaman “bizim ilgi alanımızın dışındadır” deyip başka bir kuruma gönderiyorlar. Tüm koordinasyonu sağlayacak bir üst kurulun kurulması, içinde Yusufeli halkını temsil edilecek etkin ve yetkin birinin bulunması ve insanlara doğru bilgi verilmesi lazım.

Birine sorduğumuz zaman “bizim ilgi alanımızın dışındadır” deyip başka bir kuruma gönderiyorlar. Tüm koordinasyonu sağlayacak bir üst kurulun kurulması, içinde Yusufeli halkını temsil edilecek etkin ve yetkin birinin bulunması ve insanlara doğru bilgi verilmesi lazım.

Sorunlardan biri de yeni yerleşim yerinde yapılacak binaların bedellerine enflasyon farkının uygulanıp uygulanmayacağı. Yasada diyor ki, “faiz uygulaması yapılmayacaktır.” Ama faiz ve enflasyon tabirleri tamamen birbirinden farklı. Ve TOKİ yapıyor bu yeni yerleşim yerini. Türkiye’de TOKİ’nin yapmış olduğu tüm uygulamalarda işletilen faiz yoktur ama enflasyon farkını her geçen yıla göre değişen oranlarda bina bedellerine uyguluyorlar. Bunun uygulanmayacağını söylüyorlar. Bizler diyoruz ki, uygulanmayacaksa bunun mevzuatını gösterin. Ama bunun mücadelesini maalesef görmüyoruz.

Belediye başkanlığı için aday olmaya nasıl karar verdiniz?

Ben ilçede 11 yıllık avukatım. Doğma büyüme buralıyım. Allah’a şükür, işimiz gücümüz de yerinde. Aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi’nde 10 yıllık aktif siyaset hayatım var. Bunun üç yılında yöneticilik yaptım, altı yıl da ilçe başkanlığı yaptım. 31 Mart 2019 tarihindeki yerel seçimlerde istifamı vermiştim. Belediye başkan adaylığı için hiç niyetim yoktu, mevkiide, makamda gözüm de yoktu. Çok samimiyetimle söylüyorum bunu. Seçimlerde aday olmak, aday belirleme sürecinden önceki son bir ayda aldığım bir karardı ve beni bu karara iten Yusufeli’ndeki tüm problemlerin çözülebilir olmasına rağmen samimiyetsiz yaklaşımlarla üstlerinin örtülmesidir. Eğer buradaki, yereldeki yetkililer bu problemlere samimi yaklaşacak olsalar Yusufeli halkı aslında rahat edecekti. Giriş sebebim budur.

Girdik, Yusufeli’ndeki sıkıntıları ve çözüm noktalarını Yusufeli halkına kapı kapı gezerek anlattık. Parti olarak önceki seçimlerde %5’lerde, %8’lerde olan oy oranımızı %45’lere kadar çıkardık.

Hatta 31 Mart seçimlerinde ilk iki saat bizler kazandık, 6 oy farktan. Onlar 6 oy farkla kaybettiklerini kabul ettiler, açıklama da yaptılar. Tüm sandıklara itiraz ettiler, oylar yeniden sayılsın diye. İki saatten sonra işin içerisine farklı konular girdi. Velhasıl kelam seçim iptaline kadar gitti bu olay. Oy oranımız %5’lerden, %8’lerden %45’lere çıktıysa bu sadece bizim başarımız değil, aynı zamanda iktidar temsilcilerinin, yereldeki iktidar yetkililerinin başarısızlığının da bir göstergesiydi. Yanlış yapıyorlardı.

Seçimlerin başabaş gitmesini bu baraj sürecinin iyi yönetilememesine mi bağlıyorsunuz?

Kesinlikle. Kesinlikle barajla ilgili sıkıntıların yansıması da bunların içerisindeydi. 2014 seçimlerinde MHP ve AKP’nin almış olduğu oy oranı %90. Bunlar 2 Haziran’da Yusufeli’nde tekrar yapılan seçimde 55’e kadar çıkabildiler. Biz 45’e kadar çıktık toplamda. Bu bizim ekibimizin başarısıdır, vardır etkisi. Ama onların başarısızlığını yok sayarak kendimize mal etmemiz doğru değil. Çünkü insanlar cevap bulamıyorlar, durum bundan ibaretti. Biz elimizden geleni yaptık, taşına altına elimizi koyduk.

Yusufeli halkının, gerçekten söz sahibi olanların, esnafların, yani Yusufeli’nde doğruyu ya da yanlışı ifade edebilen kesimin büyük bir çoğunluğu seçimde bizlere destek verdi. Bu seçimi kaybetmemizdeki asıl sebeplerden biri devletin tüm imkânlarının iktidar temsilcileri tarafından seçim için kendilerine kullanılmasıydı. Örnek, İŞKUR. Normalde 30-40 kişi alınırken, Artvin’deki tüm İŞKUR kadrolarını, diğer ilçeler ve merkezler dahil olmak üzere, seçim arifesinde Yusufeli’ne aldırdılar. Son gece İŞKUR’dan müracaat eden 700 kişi vardı, 300 alım yapılacaktı. 700 kişiyi arayarak “İŞKUR’daki alımların hepsini iptal edeceğiz, sizler işsiz kalacaksınız” dediler. Bu insanlar, kötü niyetli insanlar değiller, İŞKUR’a müracaat eden insanlar. İhtiyaçlı insanlarımız bizim. Gelir kapısı olarak görüyorlar, başka bir gelir kapıları yok. Yazın köylerine gidiyorlar. İki ay, üç ay hayvan besliyorlar. İki-üç ay o hayvanın getirisiyle ilçede çocuklarını okutabiliyorlar. Geri kalan aylarda ise devlete bağlılar, fon kurumlarına bağlılar. Risk edemiyorlar. Ve iradelerine bu şekilde etki ettiler.

Kamulaştırma süreciyle ilgili bir sorundan daha bahsediyordunuz.

2013 yılında bir kanun değişikliği oldu kamulaştırmada. Kamu yararı kararı alınan, yani kamulaştırma kararı alınacak bölgelerde devlet hava fotoğraflarını çekiyor. Beş yıllık süreyle çıkarılmış olan yasa ile 2013 yılında, “hava fotoğraflarından sonra yapılan yapıların, dikilen ağaçların bedeli ödenmez” deniyor. Ve cümlenin sonunda da “bir sefere mahsus Cumhurbaşkanlığı tarafından beş yıl daha uzatılabilir” ibaresi var. 2013 Ekim ayında hava fotoğrafları çekildi, o dönemlerde de Yusufeli’nde arsa karşılığı ihaleler söz konusu. Tabii yap-satlar, inşaat projeleri üzerinden satımlar. Proje aşamasında, ikinci katına gelmiş, üçüncü katına gelmiş, kabası bitmiş, incesi bitmemiş, bu durumda olan inşaatlardan 280 tane var Yusufeli’nde. Devlet onlara şu an para vermiyor. Tam 2018 yılında bu beş yıllık kısıtlayıcı süre dolmuşken, dolmasına iki gün kala Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ikinci beş yıllık süre uzatıldı.

Şimdi ben soruyorum, gerçekten biz Yusufeli halkının yanındaysak, Yusufeli’ni mağdur edecek politikalardan ve kararlardan uzak duracaksak o beş yıllık sürenin dolmasına iki gün kala niye uzattık? Ya yukarısı art niyetli ya da buradaki yetkililer görevini yapmıyor. Bu problemi yukarıya doğru iletselerdi ikinci beş yıllık süreyi uzatmayabilirlerdi. Bu insanlar emeklilik ikramiyesini koymuşlardır. Çoluğun çocuğun rızkından alıp oraya koymuşlardır. İpotek karşılığında kredi kullanmışlardır. Halen daha o borçlarını ödüyorlardır. Kötü niyetli hiçbir insan yok onların içerisinde. “Yapalım da, kamulaştırmadan para alalım” düşüncesiyle hareket eden bir vatandaş olmaz. Çünkü proje aşamasında satılmış, inşaat sırasında yakalanmış binalardan bahsediyorum. Ve ikinci beş yıllık sürenin uzatılmasıyla bu insanların evlerine bedel ödenmiyor. İnşaat hâlindeki karkas hâli neyse fotoğraflardan hesap yapıyor. Atıyorum 100 bin liralık değeri varsa, 30 bin, 40 bin gibi bir bedel çıkarıyorlar.

Sizin talebiniz nedir?

Siz Yusufeli’nden para kazanacaksınız, tüm Türkiye para kazanacak. Karşı değiliz. Bakın, altını çiziyorum. Eğer devlet bir para kazanacak, Türkiye’deki tüm insanlar bu projeden bir fayda sağlayacaksa eyvallah, başımızın üstüne. Ama bizi mağdur ederek değil. Şu anki durumun ekstrasını istemiyoruz, vazgeçtik ekstrasından. Tazminatlarından, manevi yıkımından vazgeçtik. Şu anki hâlimizi korusunlar. Ve zor bir şey değil. İnanın, zor bir şey değil. Sadece dediğim gibi samimi yaklaşımlar gerekiyor. “Aman ben bunun hata olduğunu söylersem siyasi olarak oy kaybederim. Siyasi olarak sıkıntı yaşarım. Aman, ben yukarıdaki yetkililere problem götürmeyeyim. Problem götüren siyasi olmayayım” düşüncesi ile hareket edersen, biz Yusufeli halkı olarak büyük sıkıntılar içerisine gireriz. Sizler de Yusufeli’ne hizmet değil, ihanet etmiş olursunuz.