DUYGU DAĞ
Köy meydanında etrafa bakınıyoruz, hem bakkal hem köy kahvesi gibi görünen küçük barakanın önündeki iki kişi de merakla bize bakıyor. Bir minibüs insan, Gürcistan’ın Türkiye sınırına yakın bu küçük köyde ne arıyor, anlamaya çalışıyorlar. Saha gezisinin son günü Maradidi’deyiz.
Köyde kısa bir tur attıktan sonra meydandaki kahvenin önünde oturan iki kişiden biriyle konuşmaya başlıyoruz. Daha doğrusu o bizimle İngilizce konuşmaya başlıyor. Yaklaşık 400 nüfuslu bu küçük Gürcü köyünde dil engelinin ortadan kalkması bizim için sevindirici. 34 yaşındaki Miriam, Maradidi’de doğup büyümüş. Türkiye’den başladığımız gezide, Çoruh’un Gürcistan tarafında yaşayanların gündemini, barajların buraya etkisini merak ediyoruz.
Barajları sorunca Miriam konuşmakta tereddüt ediyor. Baraj projeleri nedeniyle yerinden edilme pratiklerinin benzerliği, projelerin muhattabı olan insanların yaşadığı tedirginliğin devamlılığı bizi sarsıyor. Miriam, köyünün hemen aşağısında inşaatı devam eden Kırnati Barajı tam olarak su tutmaya başladığında yerlerinden edileceklerini, şirketin ve yetkililerin köylüleri dinlemediğini, ev ve arazileri karşılığında çok düşük bedeller teklif edildiğini, açtıkları davaları kaybettiklerini, köyden pek çok kişinin hapse girdiğini, direnenlerin suçlu yaftası yediğini anlatıyor.
Miriam, 37 ülke gezmiş bir denizci. Köyde yaşamayı tercih etse de, Batum’da da bir evi varmış. Bize Çoruh’un Gürcistan tarafında oluşturduğu geniş deltadan, Karadeniz’le buluştuğu Batum sahilinden bahsediyor. Sahil Türkiye’de yapılan barajlardan çok etkilenmiş:
Köyde yetişen meyve sebzenin çürüdüğünü, yeni hastalık ve böcek türlerinin ortaya çıktığını, iklimin değiştiğini, geçimin zorlaştığını dinliyoruz, havzanın geri kalanında olduğu gibi.
Size şurdan ceviz getireyim, kırıp açalım. Her 100 taneden 10’u yenebilir çıkarsa şanslıyız.
2018 yazında Çoruh’un suyu tamamen kurumuş. “Oysa” diyor, “nem çok arttı, evinde yatarken üstüne çiğ yağmış gibi ıslanıyorsun.” Artık kar yağmıyormuş. Köyün sakinlerinden Natella da, baraj yapıldıktan sonra iklimin değiştiğini, nemin arttığını, sabahları sisten etrafın görünmediğini, havanın çok daha soğuk olduğunu, kışı köyde geçirmenin artık pek mümkün olmadığını anlatıyor.
Natella’nın bahsettiği baraj, Türkiye’nin Çoruh üzerinde inşa ettiği ilk baraj olan Muratlı.
Aynı günün sabahı Muratlı’da, bakkalın önünde oturan üç kişiye barajdan sonra nelerin değiştiğini soruyoruz. Bize baraj yapıldığından beri iklimin değiştiğini, fındıkta bir böceğin türediğini, meyvelerinin dalında çürüdüğünü, rutubetten göz açılmadığını anlatıyorlar.
Eskiden kışın 6-7 metre kar yağardı, baraj yapıldıktan sonra hiç kar yağmadı.
2005’te faaliyete geçen Muratlı Barajı ve baraja ismini veren Muratlı Köyü, Türkiye-Gürcistan sınırına yürüme mesafesinde. Maradidi-Muratlı arası mesafe kuş uçuşu yaklaşık 2 kilometre. Bu iki yerleşim Cumhuriyet’in ilk yıllarında referandumla çizilen sınır ile ayrılıyor. Muratlı’nın eski ismi Maradit, büyük mera anlamına geliyor. Doğu Karadeniz’de nadir rastlanan büyük düzlüklerin bulunduğu, tarımla geçinen bir köy burası. Sınırının çizilmesiyle Maradit de, burada yaşayan aileler de bölünüyor. Bir kısmı Gürcistan tarafında “Aşağıki Maradit”te (Maradidi), bir kısmı “Yukarıki Maradit”te (Muratlı) kalıyor.
Köyün kahvesinde (Muratlı Hudutspor Kulübü Dernek Lokali) sözü 1994-2004 yıllarında muhtarlık yapmış olan Zekeriya Öztürk alıyor. Herkesin bir akrabası varmış karşıda. Muratlı’daki sınır kapısının açılması 40 senedir her seçimde gündeme geliyormuş. Öztürk, yöre halkının tek isteğinin kapının açılması olduğunu anlatıyor, bölgedeki ilçe ve köyler için bir gelir kaynağı olacağına inanıyorlar.
Muratlı’da yaşayanların çoğunluğu emekli. Gençlerin çoğu göç etmiş. Baraj yapıldıktan sonra köy okulu kapanmış.
Vatandaş hep göçle gidiyor burdan, kimse kalmadı köyde. Daha da (baraj) yapmaya devam ediyorlar. 5 kilometre aşağıda, aşağıki Maradit’te de yapılıyor.
438 kilometre uzunluğundaki Çoruh’un 25 kilometrelik kısmı Gürcistan sınırı içinde. Bu kısa bölümde iki adet baraj projesi var, ikisi de Türkiyeli bir şirket tarafından yapılıyor. Maradidi’nin hemen aşağısında yapılan Kırnati Barajı’nın tuttuğu suyun Muratlı’ya kadar çıkacağı, Muratlı’daki toprakların istimlak edilmesi gerekeceği konuşuluyor. Ne olacağı belirsiz, sınırın diğer yanında olduğu gibi.
Zekeriya Sabri
Maradidi’de tanıştığımız Sabri abinin baba tarafından akrabaları Borçka’nın bir kazasındaymış. Çat pat Türkçe biliyor. Bizimle, akrabalarıyla ilgilenir gibi ilgileniyor, ağırlıyor. Barajı istemiyor.
Babalarımızın, dedelerimizin mezarları hep burada, su gelince onlar ne olacak?
Çoruh Havzası’nda ziyaret ettiğimiz her durakta işittiğimiz bir endişe bu. Miriam da aynı şekilde, anılarının, mezarlarının bu köyde olduğunu, bunların su altında kalmasını istemediklerini anlatıyor.
Mezarlıklar büyük problem. Taşıyacaklarını söylediler. Bir kısmı Müslüman, bir kısmı Hristiyan. Herkesin kendi ritüeli var. Bunları yapmadan nasıl taşıyabiliriz?
Geçmişi, coğrafyayı, aile bağlarını, kültürü paylaşan sınırın iki yanındaki bu yerleşimlerin ortaklıklarına bugün altyapı projelerinin yarattığı sorunlar eklenmiş. Artık belirsizliği, şeffaflıktan uzak süreçleri, tedirginliği, barajların neden olduğu çevresel değişimleri paylaşıyorlar. Üstüne çıkarak meyvesini yediği ağacı, arkadaşlarıyla girdiği dereyi, hafızayı kaybetmek istememekte birleşiyorlar.
Maradidi’den ayrılmak üzere minibüse biniyoruz. Sabri abi minibüse kadar bize eşlik ediyor. Minibüsün kapısı kapanmadan son söyledikleri, 9 günlük seyahatimiz için hepimizi etkileyen bir bitiş oluyor: “İlla görüşürüz!”