Mekanda Adalet Derneği’nin kurucu üyelerinden Şehir Plancısı Deniz Öztürk, saha çalışması sırasında gerçekleştirdiğimiz söyleşide Kanal İstanbul projesinin hafriyatla ilişkisini ÇED raporundaki veriler ışığında değerlendirdi. Projeyle ilgili kamusal bilgiye erişmenin güçlüğünü vurgulayan Öztürk, dolgu alanlarının başlı başına mega projeler olduğunun altını çizdi.
25 Haziran 2020
Yarımburgaz Mağarası’ndan kısaca bahsedebilir misin? Kanal İstanbul Projesi’yle ilişkisi nedir?
Yarımburgaz Mağarası Kanal İstanbul güzergâhında yer alıyor. Proje, tarihi M.Ö. 12 bine uzanan mağarayı ortadan kaldıracak. Bu bölgenin özelliği Yarımburgaz Mağarası’nın İstanbul’un ilk yerleşim alanı olması. İlk gelenlerin bu mağaralarda yaşadığını biliyoruz. Aynı zamanda bu bölge pek çok endemik türe ev sahipliği yapıyor. Mesela Yarımburgaz Mağarası’nda yassı-burunlu yarasa türü var, sadece bu mağarada yaşayan.
Hafriyat dökümünün yasak olduğu, bu alanı çevreleyen çeşitli noktalarda duyurulduğu, ilan edildiği ve 24 saat kamerayla izlendiği söylenen bir bölge. Hemen uyarı tabelasının arkasında hafriyat dökümünü görebiliyoruz. Çevrede çok fazla hafriyat kamyonunun dolaştığını da görüyoruz. Kanal İstanbul başlamamış olsa bile, bölge Kanal’la ilişkili pek çok başka mega projenin etkisi altında.[1]
Kanal İstanbul Projesi’nin Çevre Etki Değerlendirme Raporu’nda (ÇED) Yarımburgaz Mağarası bölgesi nasıl ele alınıyor?
Kanal İstanbul Projesi’nin ÇED Raporu’nda Yarımburgaz Mağarası’nın bulunduğu bölgenin endemik özelliklerinin, kendisine özgü doğal yapısının korunacağına dair, çalışma başladığı zaman bu bölge korunacaktır, dikkat edilecektir şeklinde bir ibare var. Burada şöyle bir çelişki var. Kanal İstanbul Projesi’nde inşaat başladıktan sonra çıkan hafriyatın nerede depolanacağı, geçici depolama alanlarının neresi olacağı henüz belirlenmiş değil.[2] Rapordan anladığımız kadarıyla, geçici depo alanlarının yerlerini proje başladıktan sonra, hafriyat kamyonlarının kuzeye, Karadeniz’e doğru ilerleyeceği yollar oluştuktan sonra bilebileceğiz. Henüz geçici depo alanlarının yerleri belli değilken, bu bölgenin nasıl korunacağına dair herhangi bir şey düşünüldüğünü söylemek mümkün görünmüyor.
Bölgede yapılması planlanan şantiye alanlarından ve konumlarından bahsedebilir misin?
ÇED Raporu’na göre Kanal İstanbul güzergâhında planlanmış altı şantiye alanı var. Bu altı şantiye alanının ikisi aynı zamanda beton santrali olarak kullanılacak. Şantiye alanlarında genellikle inşaat sürecinde çalışanların ihtiyaçlarını giderecek ofis gibi fonksiyonlar düşünülmüş. Çıkarılacak olan hafriyatın, nebati toprağın geçici olarak depolanacağı alanlar şu anda belirli değil. ÇED Raporu bize bu alanları inşaat başladıktan sonra, inşaatın gidişatına göre belirleyeceklerini söylüyor.
Şantiye alanlarının konum seçimi de bence ilginç. Çünkü Marmara Denizi’nden Küçükçekmece Gölü’nün kuzeyine kadar olan büyük alanda hiçbir şantiye alanı yok. Sazlıbosna’dan sonra şantiye alanları başlıyor. Şantiyelerden biri Kanal’ın batısında, geri kalan beşi doğusunda yer alıyor. Zaten altıncı şantiye alanının da Karaburun’da kurulması planlanıyor. Beton santrallerinden birisi de orada olacak.
Kanal İstanbul projesi Marmara ile Karadeniz arasında bir bağlantı sağlayacak. Bağlantının en kuzeyde, Karadeniz’le buluştuğu nokta Karaburun. Bu noktanın doğusunda ve batısında proje sırasında çıkacak olan 1,1 milyar metreküplük hafriyatla dolgu alanları yapılması planlanıyor.
Bu dolgu alanları nasıl problemlere neden olabilir?
Çıkacağı öngörülen 1,1 milyar metreküp hafriyat, çok büyük bir hafriyat. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Çalıştay Raporu’na göre Kanal İstanbul Projesi’nden çıkacak bu hafriyatı Marmara’dan Karadeniz’e 10.000 hafriyat kamyonunun taşıyacağı hesaplanmış. 10.000 hafriyat kamyonunu şöyle canlandırabiliriz. 3. Havalimanı’nın inşaatı sırasında kullanılan 1453 hafriyat kamyonuyla Guinness Dünya Rekorları denemesi yapılmıştı. On misli hafriyat kamyonu burada her gün dolaşacak.[3] Böyle bir güzergâhta 10.000 hafriyat kamyonunun her gün dolaşması demek karbondioksit emisyonu açısından da büyük yıkım.
Diğer bir problem, dolaşacak bu hafriyat kamyonlarının güzergâhının belli olmaması. ÇED’e göre deniyor ki hafriyat kamyonları kesinlikle kent içi trafiğine girmeyecek, bunun çözümü olarak da geçici köprüler öngörülüyor. Sadece proje alanında dolaşacaklar. Bu çok gerçekçi değil. Bir sorunu çözmek için başka bir sorun yaratmak gibi bir taktik aslında. Şehir içi trafiğine karışmayacağı söylenen hafriyat kamyonlarının çalışma alanına nasıl geleceğini de bilmiyoruz. 10.000 hafriyat kamyonu Kanal İstanbul çalışma alanında bir anda var olamaz. Bir şekilde bu kamyonların bölgeye gelecekleri kesin. Projeye hazırlık aşamasında bu tip değerlendirmelerin dahil edilmemesi büyük bir sorun.
Bu güzergâh üzerinde gördüğümüz Yarımburgaz Mağarası bölgesine hafriyat dökümü yasak olmasına, 24 saat gözleniyor uyarısı olmasına rağmen, hafriyat döküldüğüne şahit olduk.[4] 24 saat gözlenen, yasak olan bir yerde bu yapılıyorsa eğer, Kanal İstanbul Projesi’yle ortaya çıkacak bu büyük miktardaki hafriyatın kontrolünün sağlanması çok mümkün gözükmüyor. Mümkünse bile biz buna kamu kaynaklarından erişemiyoruz. Bunun nasıl yapılacağına dair ÇED Raporu’nu dip bucak, noktasına virgülüne kadar bizim deşmemiz gerekiyor. Bu zaten kendi başına yanlış. Bu kadar büyük bir proje yapılırken ben, sıradan bir vatandaş olarak, projenin nasıl yapılacağını, neden yapılacağına dair bilgiyi öğrenmek için bu kadar çabalamamalıyım.[5] Zaten bana bu bilginin verilmesi, sunulması gerekir. Biz şunu yapacağız, şu yollardan geçeceğiz denmesi gerekiyor. Şimdiye kadar Kanal İstanbul’la ilgili yapılan, projenin yapılması gerektiğini iddia eden herhangi bir çalışmada bu bilgileri göremiyoruz.
Çıkacak 1,1 milyar metreküp hafriyatın çevresel etkileriyle ilgili ÇED Raporu’nda neler söyleniyor?
Kanal İstanbul’un kazı alanından çıkacak hafriyatla 38 kilometre uzunluğunda bir dolgu alanı oluşturulacak. Batıdaki rekreaktif alanla, doğudaki alanın toplamı 38 kilometre olacak. Bu çok büyük bir alan. ÇED Raporu’nda bu kadar toprağın denize döküldüğü zaman ekolojik dengeyi bozmaması için önlemler alınacaktır deniyor. Nasıl alınacak, ne önlemi bunlar, bilemiyoruz, göremiyoruz. ÇED Raporu’nda neyin nasıl yapılacağı yeterince açıklıkla ifade edilmiyor ne yazık ki. Kanal İstanbul’un kendisinin bir başka mega proje doğurduğunu söyleyebiliriz. Dolgu alanı bunlardan biri.
Her mega proje gibi, Kanal İstanbul Projesi de Bakanlık’tan gelen bir proje. Yerelden talep edilen bir proje değil. Bakanlık’tan gelen bir projenin yerelle ilişkisinin kurulmadığını bu örnekte görebiliyoruz. Az önce bahsettiğim gibi, hafriyat kamyonları proje alanına, şantiye alanına nasıl gidecekler meselesi, aslında yerelde bizi ilgilendiren bir mesele. Kamyonlar bizim yaşam alanlarımızdan geçerek gidecekler, ama buna dair herhangi bir açık çalışma olmadığı için, proje şeffaflıkla yürütülmediği için bunu da bilemiyoruz. [6]
Bir mega proje başka bir mega projeyi doğuruyor dedin. Bu bir zorunluluk mu?
Bu kadar büyük miktarda çıkan hafriyatın şehir içinde normal şekillerde, normal koşullarda değerlendirilemeyeceğini bildiğimiz için, bu dolgu alanlarını konuşuyoruz şu anda. Aslında ihtiyaç olduğu için yapılmıyor dolgu alanları. Ortaya çıkan malzemeyle ne yapacağımızı bilemediğimiz için ürettiğimiz, uydurduğumuz projeler diyebiliriz dolgu alanları için. Dolgu alanları zaten başlıbaşına mega projeler. [7]
Kanal İstanbul’un güzergâhı ÇED Raporu’yla açıklanmadan önce, Kanal İstanbul Projesi’yle ilgili denmişti ki, oradan çıkacak hafriyatla Marmara Denizi ve Karadeniz’de altı ada yapılacak. ÇED’de bundan vazgeçildiğini görüyoruz. Onun yerine buradaki dolgu alanlarının büyüklüğü artıyor. Büyük bir mega adım atınca devamında başka bir mega adım atmak zorunda kalıyoruz aslında. Bu projenin dolgu alanlarını bu şekilde değerlendirmek gerekiyor bence. İstanbul içerisindeki hafriyat döküm alanları büyük oranda doluyor. İBB’nin sürekli yeni hafriyat döküm alanları açma mecburiyeti ortaya çıkıyor. Bir örneğini Yenikapı ve Maltepe dolgu alanlarında görmüştük. Kentsel dönüşüm, Marmaray inşaatı gibi yine büyük projelerden çıkan hafriyat malzemesini ne yapacağımızı bilemediğimiz için, denizi doldurarak alan kazanmak gibi bir durumdan bahsediyoruz.