Terkos Gölü’nün Muhafızı

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Toprak İlmi ve Ekoloji Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Doğanay Tolunay’la gittiğimiz Terkos Kumul Ağaçlandırması, Kanal İstanbul proje alanında. İstanbul’un su kaynaklarından Terkos Gölü ile Karadeniz arasında yer alan orman, muhafaza ormanı statüsünde. Burada gerçekleştirdiğimiz söyleşide Tolunay bize ormanın özelliğini, bölgedeki kumul ekosistemini ve barıdırdığı endemik türleri, Kanal İstanbul projesinin ve Karadeniz kıyısında planlanan dolgu alanının buraya ne gibi etkileri olabileceğini değerlendirdi.

DOĞANAY TOLUNAY

10 Eylül 2020

Sizin akademik çalışma alanlarınızdan biri olan Terkos Kumul Ağaçlandırmaları’ndayız. Bize bu ormanın özel statüsünden bahsedebilir misiniz?

Terkos Kumul Ağaçlandırmaları bir muhafaza ormanı. Örneğin sel tehdidi altındaki yerleşim alanlarını koruyan ormanlar, su havzalarında içme suyu kalitesini koruma amaçlı ormanlar muhafaza ormanıdır. Önemli alanları, kritik yerleri sel, taşkın, erozyon açısından korumak için ilan edilir. Muhafaza ormanları Türkiye’de en sıkı koruma statüsünde olan ormanlardır.[1]  Ormancılık dışında hiçbir faaliyet yapılamaz. Hayvan dahi otlatamazsınız. Yapılaşmaya kesinlikle izin verilmez. Milli park, tabiat parkı gibi kavramlar daha çok estetikle ilgilidir. Bir yerdeki güzel ormanları, nadir bulunan doğal varlıkları, jeolojik güzellikleri hem koruma altına alalım hem de insanlara koruma-kullanma dengesi içinde kullandıralım mantığı vardır arkasında.

Terkos Muhafaza Ormanı neden ve nasıl oluşturuldu?

Terkos Muhafaza Ormanı’nın muhafaza ormanı olarak ilan edilmesinin en büyük sebebi hemen yanındaki Terkos Gölü. Terkos birkaç yüzyıldan beri İstanbul’un en önemli içme suyu havzalarından. Bu gölle Karadeniz arasında bir kumul var. Karadeniz’den esen şiddetli rüzgârlar önceleri kumulu hareket ettirerek gölü dolduruyor. 1880’li yıllarda gölün içme suyu işletmesi Fransızlarda. Kumun taşınmasını ve gölün dolmasını engellemek için burada Fransa’dan getirdikleri, bizim doğal türümüz olmayan sahil çamıyla ağaçlandırma yapmaya başlamışlar.

1950’lilerde kumul hareketiyle Terkos Gölü dolmaya başlayınca, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nden İbrahim Atay hocamız ağaçlandırma için çok sayıda türle deneme yapıyor. Ancak hemen ağaçlandırmaya geçilmiyor.

Karadeniz’den zaman zaman, saatte 100 kilometre hızla esen rüzgâr nedeniyle kum taşınabiliyor. Kıyıya paralel olarak ellişer, yüzer metre aralarla rüzgâr perdeleri oluşturularak rüzgârın hızı neredeyse sıfıra indirilebiliyor. Sonra bu kurak ve bitki besin maddesince fakir koşullara dayanabilecek otsu türlerle kumun yüzeyinin otlarla kaplanması sağlanıyor. Otların kökleri hem kumu tutuyor hem de humus olarak kumda biraz organik madde ve bitki besin maddesi birikmesini sağlıyor. Yol kenarlarına katırtırnakları dikiliyor, köklerindeki bakterilerin havadaki serbest azotu bağlayarak toprağın azotça zenginleşmesi hedefleniyor.

Bütün bu aşamalardan sonra en kolay uyum sağlayabilecek, yaşayabilecek ağaç türleri belirleniyor. Sahil çamı ve fıstık çamında karar kılınıyor. Ağırlıklı olarak 1960’lı yıllarda yapılıyor. 2015 yılından itibaren 50 yaşını geçmiş ağaçlar kesilerek gençleştirme çalışmalarına başlandı. Muhafaza ormanı olarak halen koruma statüsünü devam ettiriyor.

Terkos Kumul Alanı neden önemli?

Terkos Kumulu’nun kumul niteliğini hâlâ koruyan kumul ekosistemi var. Kumul bitkilerinin, Sultan Pelemiri, Kilyos Düğmesi gibi çeşitli endemik bitkilerin olduğu, Kum Zambağı gibi endemik olmasa da nesli tehdit altında türlerin bulunduğu bir yer. [2] Bu kumul ekosisteminde birkaç farklı habitat da barındırıyor. Bir sabit kumullar var, üzeri bitki örtüsüyle kaplanmış. Bir de henüz bitki örtüsü gelişmemiş, hareketli kumullar dediğimiz, rüzgârla sürekli taşınan kumullar var. Farklı özellikleriyle, endemik türlerle çok önemli bir ekosistem.

İçinde bulunduğumuz kumul ekosistemi, sadece kumul ağaçlandırmalarının içindeki yapraklı meşe dişbudak ağaçlarından oluşan doğal meşcereleriyle, bitki türleriyle değil, hayvan türleriyle de son derece önemli. Örneğin bu kumul ekosistemine çok sayıda kara kaplumbağası gelip yumurtalarını bırakıyor. Muhafaza ormanı korunan bir alan olduğu için, karacalar, çakallar gibi memeli hayvanları görebilirsiniz. Kurt gördüğünü söyleyenler de var. Su ekosisteminde su samuru yaşıyor. Kuş göç yolunda olduğu için bu havzada yaklaşık 300 kuş türü olduğunu biliyoruz.

Kanal İstanbul Projesi’yle Terkos Gölü, Terkos Kumul Alanları nasıl etkilenecek?

Terkos Gölü aslında bir lagün, Karadeniz’le bağlantısı dereyle sağlanıyor. Terkos Gölü’nde halen su samuru yaşayabiliyor. Bu su samurları sadece tatlı suda değil, aynı zamanda tuzlu suda da avlanabiliyorlar. Bu dereyi kullanarak Karadeniz’e çıkıp avlandıkları ÇED Raporu’nda dahi yazıyor. Maalesef Kanal İstanbul’un yapımı sırasında çıkacak hafriyatla Karadeniz kıyısında dolgu yapıldığı an, bu derenin önü de kesileceği için Terkos Gölü lagün özelliğini kaybedecek. Çok önemli bir tür olan su samurunun Karadeniz’e çıkıp avlanma şansı da maalesef kalmayacak.

Bizim korumak için uzun yıllar farklı çabalar verdiğimiz bir su kaynağının dibinde devasa bir proje planlanıyor. Kanal Durusu’da, gölün neredeyse 500 metre veya 1 kilometre yakınından geçiyor. Orada bir kazı yaptığınızda, bir çukur oluşturduğunuzda, drenaj kanalı deriz biz, gölden Kanal’a doğru su akışı olmasını bekliyoruz. ÇED Raporu’nda da zaten birkaç milyon metreküp su kaybı olacağı, bunu önlemek için de kanalla göl arasına bir duvar yapılacağı söyleniyor. Hemen yanından her gün yüzlerce devasa kamyonun geçeceği bir gölde, bu hafriyattan kaynaklanacak toz ve egzozun, Kanal çalışırken gemilerden kaynaklanan egzozların Terkos’un su kalitesini nasıl etkileyeceği hiçbir şekilde incelenmemiş. Sadece “izleyeceğiz” deniliyor. İzliyorsunuz da, su kalitesinde değişme olduğunda ne gibi önlemler alacaksınız? Bunlarla ilgili hiçbir şey yok.

Kanal İstanbul Projesi yapımında çıkacak hafriyatla Karadeniz kıyısına yapılacak dolgu alanı hakkında bilgi verir misiniz?

Kanal İstanbul kazısında çıkacak 1,1 milyar metreküplük ya da 3 milyar tonluk hafriyat, kamyonlarla ormanın içinden geçen bir yoldan, aşağı yukarı üç kilometre getirilecek. Batıya, Trakya yönüne doğru, 17-18 kilometrelik, doğu yönüne, Boğaz’a doğru, Ağaçlı Köyü açıklarına kadar da yaklaşık 20 kilometrelik, toplamda 38 kilometrelik bir alan doldurulacak. Bu kazı-dolgu işlemleri aşağı yukarı dört yıl, 7/24 sürecek.[3] 

Çıkacak 3 milyar tonluk hafriyat denize doldurulmaya başlayacak. Denize ne kadar girileceği tam belli olmasa da, 20 metre derinliğine kadar olan kısım hafriyatla doldurulacak deniyor. Denizin üstüne 11 metre kadar çıkılacak, bir tepe oluşturulacak. Kanal’ın kazılması sırasında çıkan toprağı olduğu gibi denize dökerseniz, Karadeniz’in dalga hareketleriyle bu toprak bütün denize yayılabilir, akıntılarla birlikte İstanbul Boğazı’ndan Marmara Denizi’ne dahi ulaşabilir. Denizin doldurulması sırasında dökülen hafriyatın denize karışması sonucunda oluşacak çamur geniş bir alana yayılacaktır. Bunun engellenmesi için orada set de yapamazsınız, orada biriktiremezsiniz. Engellenmesi için önce deniz içinde taş ya da beton bloklardan bir duvar yapılacak, o duvarın arkası hafriyatla doldurulacak. Bu set için de yeni taş ocakları ya da beton santralleri gerekiyor.

Kanal İstanbul sadece Kanal güzergâhını etkilemeyecek. Kanal’a hammadde sağlanması için yeni taş ocaklarının açılması, yeni kil ocaklarıyla çimento üretimi için yeni sahaların bulunması anlamına geliyor. Etki çok daha genişleyecek.

3 milyar ton hafriyat nasıl taşınacak? Nakliye sırasında neler olabilir, bölgeye ne gibi zararlar verebilir?

Kanal İstanbul’dan çıkan hafriyat 300-400 metreküp taşıyabilen büyük madencilik kamyonlarıyla taşınacak. Şu anda Türkiye’de yok. Bu kamyonlarla taşınmaya başlayan hafriyatların döküm noktasındayız. Buradan Kırklareli’ne doğru yaklaşık 20 kilometrelik bir dolgu yapılacak. Bu kamyonların geçeceği yaklaşık yedi kilometrelik yol, tamamen orman içinden geçecek. Kanal’ın İstanbul Boğazı tarafında, Yeniköy tarafında, Ağaçlı’ya doğru 18 kilometreye yakın bir dolgu yapılacak. 3 milyar tonluk hafriyattan bahsediyoruz. Bütün gün o devasa kamyonlar buraya gelecek, denize dolgu yapacak. Tekrar yol yapılmayacak. Dolgu yapıldıkça üzerinden gidilecek. Dolgu yapımı sırasında Kanal’ın Trakya tarafındaki daha bakir alanlar, ormanlar, kumul ağaçlandırmaları, kumul ekosistemlerinin bir kısmı doldurulacak.[4] 

Dolgu sırasında kamyondan boşaltılırken ciddi miktarda toz salınacak. ÇED Raporu “Denize boşalttığımız için ıslak olacak, tozuma olmayacaktır” diyor. Egzoz gazları, toz emisyonları, partikül maddeler kuzey rüzgârlarıyla birlikte Terkos Gölü’nün su kalitesini bozulmasına etki edebilir. Kanal olursa hemen Terkos Gölü’nün 500 metre yanından yılda 80.000 geminin geçmesi planlanıyor. Bunların da Terkos Gölü’nün su kalitesini olumsuz olarak etkilemesi söz konusu. Bütün bunlar da ÇED Raporu’nda yeterince değerlendirilmemiş. Sanki Terkos Gölü Kanal’dan etkilenmeyecekmiş gibi davranılmış.[5] 

Hafriyatın taşınmasının, dolgu alanı yapılmasının etkileri sadece bölgeyle mi sınırlı olacak, yoksa etkisi daha geniş bir alana mı yayılacak?

Ağaçlı’nın açıkları deniz canlıları açısından son derece önemli. Buradaki deniz çayırları balıkların yumurtalarını bırakması açısından önemli. Buradaki, Karaburun’daki, Yeniköy’deki, hatta Sarıyer’deki balıkçıların da önemli miktarda balıkçılık yaptığı, avlandığı alanlar. Hafriyat sırasında dökülen toprakla deniz çayırlarının, balık yumurtalarının üstünün kaplanması, balık solungaçlarının tıkanması gibi olumsuz etkilerle karşılaşabiliriz. Bu habitatlar bozulduğu zaman buradaki balık türleri, popülasyonları zarar görecektir. Belki de başka yerlere göç etmek zorunda kalacaktır. Sadece ekosistemler değil, bu ekosistemlerden geçimini sağlayan balıkçılar da Kanal İstanbul’dan olumsuz olarak etkilenecek.

Kanal İstanbul sadece yapılacağı güzergâhta olumsuz sonuçlara neden olmayacak. Buradaki bir su havzasını tahrip ettiğiniz zaman, Melen suyunu buraya getirerek Melen’de yaşayan insanların, canlıların da suyuna ortak oluyorsunuz. Her şey birbirine bağlı, insandır, bitkilerdir, hayvanlardır ayırmamak lazım.

Projenin etki alanında endemik türler var mı? ÇED Raporu’nda bunlara dair tespit ve önlemler yer alıyor mu?

Özellikle kumul ekosisteminde çok nadir bulunan endemik bitki türleri var. ÇED Raporu’nda Kanal İstanbul güzergâhında beş tane endemik bitki olduğu yazıyor, ama aslında bu sayının daha fazla olması gerekiyor. İncelemenin yetersiz olduğunu düşünüyoruz, çünkü flora ve fauna envanterinde daha çok örnek alanlar alınarak çalışılmış.[6]  Aslında bütün güzergâhı gezerek envanterin yapılması lazımdı. Bu kadar önemli bir projede bütün alanın envanterinin birkaç yıl sürecek çalışmalarla çıkartılması lazımdı.

Kumul ekosisteminde ya da diğer ekosistemlerde bulunan endemik ya da tehdit altındaki türleri korumak için taşıma önerisi getiriliyor. Bu bitkilerin tohumları ya da soğanları alınarak benzer habitatlara taşınacakları söyleniyor. Buna ex situ, başka yerde tohum taşıyarak koruma adı veriliyor. Nesli tükenmek üzere olan bir bitkiyi, doğada hiçbir şansınız kalmadıysa, Nuh’un gemisi gibi bir yerde saklamak için taşıyabilirsiniz. Ama ex situ koruma bir yatırımın, bir faaliyetin ya da bir doğa tahribatının argümanı olamaz.

Bazı endemik ve tehdit altında olan türler için diyorlar ki, “Biz buradakini mahvetsek de, Türkiye’de yaygın olarak bulunduğu için bunları korumaya gerek yoktur.” Bu da çok tehlikeli bir söylem. İnceleme yapmadan başka yerde var diyemezsiniz. Her şeyi geçtim genetik çeşitlilik var. Burada, Kilyos, Şile ya da İğneada kumullarındaki Kum Zambağı’nın genetik özellikleri aynı değil. Farklı habitatlardaki aynı türün bile genetik çeşitlilik açısından korunması gerekir. Özellikle tehdit altındaki ve endemik türler açısından bunlar son derece önemlidir.

Endemik türler zaten belki binlerce, milyonlarca yıldır burada evrimleşmişler. Endemik olmalarının sebebi oradaki mikro koşullara, mikroklimatik, mikroekolojik koşullara uyum sağlamaları. Örneğin 3. Havalimanı yapılırken de söylendi. Tohumları aldıklarını da biliyorum, ektiler de. Ne oldu o tohumlar? Hiçbir raporlama, izleme yok.

ÇED’de bir şeylerin yazması da yapılacağı anlamına gelmiyor. Yarın öbür gün “Bu çok maliyetli, denizi doldurmayalım, ormana dökelim” de denilebilir. ÇED’ler sadece bürokratik aşamaları, dava süreçleri vesaireyi geçene kadar. Kazma vurulduktan sonra ÇED’e aykırılık var mı yok mu çok kontrol edilmiyor. [7] Kaldı ki 3. Havalimanı ÇED Raporu’nda denizde kıyı dolgusu yapılmayacağı söylenmişti, deniz dibinden kum çıkartılmayacağı taahhüt edilmişti. Buna rağmen 3. Havalimanı inşaatı sırasında denizden kum çıkartıldı, kıyı dolgusu kıyı kanununa aykırı olarak yapıldı. Faaliyete geçtikten sonra genellikle ya çok küçük cezalar, para cezası veriliyor ya da hiç ceza verilmiyor. Tesisi iptal etmek, kapattırmak gibi bir şey maalesef yapılmıyor.


spot

spot

Terkos Kumulu Sultan Pelemiri, Kilyos Düğmesi gibi çeşitli endemik bitkilerin olduğu, Kum Zambağı gibi endemik olmasa da nesli tehdit altında türlerin bulunduğu bir yer.

spot

Kanal İstanbul kazısında çıkacak 1.1 milyar metreküplük ya da 3 milyar tonluk hafriyatla 38 kilometrelik bir alan doldurulacak. Aşağı yukarı dört yıl, 7/24 sürecek.

spot

spot 

ÇED Raporu’nda Terkos Gölü Kanal’dan etkilenmeyecekmiş gibi davranılmış.

spot

ÇED Raporu’nda Kanal İstanbul güzergâhında beş tane endemik bitki olduğu yazıyor, ama aslında bu sayının daha fazla olması gerekiyor. İncelemenin yetersiz olduğunu düşünüyoruz.

spot