“Başka Bir Yerimiz Yok”

İstanbul’un kuzeyinde, Kanal İstanbul proje güzergâhında yer alan Yeniköy sakinlerinden Aziz Çiğdem’in 120 metrekarelik arazisi içinde kendi çabalarıyla inşa ettiği ve çok sevdiği bir evi var. Aziz Amca bizi evinin bahçesinde ağırladı; bize, neden burada yaşamayı seçtiğini, projenin gündeme gelmesinden sonra oluşan endişelerini anlattı.

9 Eylül 2020

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz Aziz Amca?

Adım Aziz Çiğdem. Aslen Erzincanlıyım. 70 yaşındayım. 1962’de ailece İstanbul’a geldik. O zamandan beri İstanbul’da yaşıyorum. Yaklaşık 12 yıldır da Yeniköy’de yaşıyorum. İşçi emeklisiyim. Burada köyde yaşadığımız gibi yaşıyoruz. Havası güzel, İstanbul’a yakın. Burası bizim sahil dediğimiz yer. Komşularımız burada genelde yazın ikamet ediyor. Ama yukarısı, yüz yıllık bir köy. Doğalgazımız, altyapımız, suyumuz, her şeyimiz mevcut. Biz bunları almışken, maalesef bu lojistik projeyle yerlerimizi elimizden almaya çalışıyorlar. Biz burada çok mutluyduk.[1] 

Köyle ilişkileriniz nasıl? Bir gününüzü nasıl geçiriyorsunuz?

Sabah kalkıyoruz, yürüyüşe çıkıyoruz. Kahvaltımızı yapıyoruz. Üç-beş komşuyla birbirimizin bahçesinde buluşup oturuyoruz. Günlük sohbetimizi yapıyoruz. Herkesin bahçesinde meyvesi, domatesi, sebzesi vesairesi mevcut. Yumurtalarımızı komşularımızdan alıyoruz. Köyde çiftçilik, hayvancılık yapan komşularımız var, günlük sütümüzü onlardan alıyoruz. Bahçeleri görüyorsunuz, meyve ağaçları, cevizler, elmalar, armutlar… Yiyeceğimizi, içeceğimizi bahçelerden temin ediyoruz. Günlük hayatımız böyle geçiyor burada. Zaten İstanbul’a yakınız. 50 kilometre İstanbul. Acil bir işimiz olunca, araçlarla, belediye otobüsleriyle şehre iniyoruz, günlük işlerimizi halledip dönüyoruz.

Burada yaşayan insanlar olarak bizler, çok varlıklı olmayan, belli gelirleri olan insanlarız. Çoğumuz emekliyiz, emekli maaşıyla geçiniyoruz. Önceden buralar daha hesaplıydı.[2]  Tabii artık günden güne değişiyor bu değerler.

Şu an bulunduğumuz yere Erzincan Mahallesi diyoruz. Burada yoğunlukla Erzincanlılar yaşıyor. Karşı mahalleye Sivas Mahallesi diyoruz. Orada da Sivaslı arkadaşlar daha çok ikamet ediyor. Burada biz çok mutluyuz.

Buraya taşınma kararını nasıl verdiniz? Neden yaşamak için burayı seçtiniz?

Daha önce işim gereği buraya sık sık gelip gidiyordum. O günlerden beri burası içimde vardı. Sonra nasip oldu, demin bahçesinde oturduğumuz evi aldık. Yaklaşık 12 yıldır burada ikamet ediyoruz.

Önceleri kışları burada duramıyorduk. Çünkü doğalgazımız yoktu. Doğalgaz yaklaşık beş sene önce geldi. Artık kışın da kalabiliyoruz. İstanbul’a yakın olması da bize iyi geldi. Gördüğünüz manzarada, köy havasında yaşıyoruz. Bize çok sempatik gelmişti.

Biz geldiğimizde içme suyumuz yoktu. Kuyulardan, köyde çeşme vardı, oradan tedarik ederdik suyu. Yaklaşık on senedir Terkos Gölü’nden suyumuz bağlandı. Tabii Kanal yapılırsa Sazlıbosna Gölü, Küçükçekmece Gölü kaynaklarıyla bağlantı kesilince nasıl olacak? Su zaten sıkıntılı. İstanbul’da yaşam olur mu?[3]  Bunu düşünmeleri gerekir.

Köyün en çok nesini seviyorsunuz?

Her şeyden önce köyün temiz havasını seviyorum. Denizini seviyorum. Sabahleyin kalktığınız zaman evinizde bir ferahlık duyuyorsunuz, bir serinlik duyuyorsunuz. Mesela dün ilaç yazdırmaya İstanbul’a gittim. İnanır mısınız iki saat duramadım İstanbul’da. O binaların, o beton yığınlarının arasında bunaldım. Zor attım kendimi buraya. [4] 

Örneğin sabah kalkıyorum. Bahçemde olmasa bile, komşumun bahçesine gidiyorum, domates, salatalık alıyorum. Arkadaki komşumdan yumurta alıyorum. Yukarıda, biraz önce geçtiğimiz yerlerde, karpuz tarlaları, bağlar, bahçeler var. Her şeyden önce burada köy hayatı yaşıyoruz. İstanbul’a yakın bir köy hayatı yaşıyoruz. Birkaç arkadaş bir araya gelip muhabbet ediyoruz. Bizleri bir araya getiren bir bağ var. İnsanlar birbirine çok sıcak davranıyor. Herkes birbirine “Günaydın, merhaba” diyor. Hoş sohbetimiz var. İstanbul’da bunu göremiyoruz. Aynı apartmanda oturan insanlar birbirini tanımıyor. Anlatabiliyor muyum?

Burası Karadeniz. Biliyorsunuz hırçın denizdir. Lodos esince çok güzel olur, ama poyraz esince dalgalıdır. Rüzgâr Bulgaristan’dan estiği zaman denize girecek şansımız pek olmaz. Lodos estiği zaman hakikaten iyi oluyor. Bazen denize iniyoruz, güneşleniyoruz. Tabiat olarak her şey var. Biz burada çok rahatız, inşallah bizi yerimizden etmezler.[5] 

Kanal İstanbul gündeminize nasıl girdi? Duyduğunuzda ilk tepkiniz ne oldu?

Ben bir vatandaş olarak, burada yerim olduğundan değil, İstanbul’da yaşayan bir vatandaş olarak, başlangıcından beri Kanal İstanbul’a karşı oldum. Kanal İstanbul’un İstanbul’a bir faydası olmayacağını, hatta zararının dokunacağını baştan beri biliyoruz.[6]  Ticari olarak da bir faydası yok. İnsanlar artık bunu anlamalı. Bütün bilimadamları, ilim adamları, mimarlarımız, mühendislerimiz hep anlattılar. İstanbul’da yaşayan bir vatandaşın Kanal İstanbul’u tasvip etmesi İstanbul’a ihanettir. Dolayısıyla ben de Kanal İstanbul’a karşıyım.

Kanal İstanbul Projesi’nin açıklanmasıyla hayatlarınızda ne değişti? Neler hissettiniz, neler yaşadınız bu süreçte?

Kanal İstanbul Projesi açıklandığından beri tedirginiz. Bizim bu bölge komple lojistik alanı olarak görünüyor projede.

Arnavutköy Belediye Başkanı Sayın Haşim Bey (Ahmet Haşim Baltacı) geldi buraya. Burasının lojistik alanı olmayacağını, imara açılacağını, imara açıldığı zaman yüzde 45’inin istimlak edileceğini anlattı.

Bu kısmı biraz açabilir misiniz? Ne anlama geliyor yüzde 45’inin istimlak edilmesi?

Kendi evim üzerinden anlatayım. Buralarda arsalar hisseli. Benim olsa olsa 120 metrekare civarında bir arsam var. Bunun yüzde 45’ini terk ettiğim zaman, bana 55-60 metrekare kalacak. Ben burada nasıl yaşarım? Siz burasının yüzde 45’ini terk edin, zaten geri kalanına da bir şey yapamazsınız, diyorlar.[1] Burası sahil boyuna, denize yakın olduğu için buralara villalar yerleştirip ikamet eden bizleri, huzur bulduğumuz yerlerimizden kaldırıp başka yerlere göndermek istiyorlar.[7] 

Kanal İstanbul’un başlangıç noktası, Karadeniz ayağı, buraya yaklaşık 800 metre uzaklıkta. Sahilin ilerisinde arıtma var, oradan başlayacak, Terkos’tan geçecek, Küçükçekmece’ye kadar gidecek. Projeye göre aşağı yukarı dokuz-on köprü yapılacak üstüne. Genişliği 150-160 metre olacak. Kanal İstanbul’un etrafına yeni bir şehir kurulacak. İstanbul’un nüfusu zaten 16-20 milyon kadar. Bunca insan nereye sığacak?[8]  Dediğim gibi Kanal İstanbul’un İstanbul’a bir getirisi yok. Benim vatandaş olarak görüşüm bu.

Denizi dolduracaklar. Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu da gelip bahsetti projeden. Proje hakkında bizden çok daha fazla bilgili. Sahilin aşağı yukarı birer kilometre doldurulacağını, Karaburun denilen o ilerideki köşenin, Fener Tepesi’nin komple doldurulacağını söyledi. Bilemiyorum, yaşam tarzımız ne olacak? Çok tedirginiz.

Yerel yönetimlerin, mesela Ekrem İmamoğlu’nun buraya gelmesi, sizin verdiğiniz mücadeleye katkı sağladı mı, etkisi oldu mu? Ne düşünüyorsunuz?

Büyükşehir Belediye Başkanı’nın gelmesiyle insanlar olaya biraz daha negatif bakmaya başladılar diyelim. Daha önce köylüler çekimserdi bu konuda. Hepimiz köylüyüz burada da, bize yazlıkçı diyorlar (gülüyor). Köyden bazı arkadaşlar Arnavutköy İlçe Belediyesi’nin verdiği bilgilerden dolayı, burada projenin gerçekleşmeyeceğini düşünüyorlardı. Büyükşehir Belediye Başkanı çok iyi açıklama yaptı. Kanal İstanbul’un İstanbul’a hiçbir faydası olmayacağını, Kanal İstanbul’un tamamen rant projesi olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Büyükşehir Belediye Başkanımız da bunu anlattı. Maalesef bazı insanlar hâlâ ne düşünüyorlar bilmiyorum. Kanal İstanbul’un İstanbul’a yararı olmayacağını bilirkişiler, mimarlar, mühendisler anlatıyorlar. Su kaynaklarının yok olacağını, depremde tsunamiye neden olabileceğini vesaire anlatmaya çalışıyoruz biz de arkadaşlara toplantılarda.

Sizce kafa karışıklığı neden kaynaklanıyor?

Arnavutköy Belediye Başkanı buralarda projenin uygulanmayacağını, buraların imara açılacağını söyledi. Kafa karıştırdı bu. Şu mahalleye komple baktığınız zaman buralar hisseli yerler. Burada yerlerimizin yüzde 45’ini terk edeceğiz. Bizde yüzde 60’ının, yüzde 70’inin arsası yüz metrekare, bilemedin 120 metrekare. Bunun 45 metrekaresini terk ettiğiniz zaman 50-55 metrekare kalır. Bu da hiçbir şey yapmaman anlamına gelir. Burada lojistik alan projeden çıktı. İlk etapta bir proje uygulayıp akabinde buradaki sakinleri, hak sahiplerini buradan kaldırıp başka yerlere gönderecekler. Burayı herhalde imara açıp müteahhitlere, variyetli (zengin) insanlara peşkeş çekecekler. Buraları 3. Havalimanı’ndan dolayı, Kanal İstanbul’dan dolayı rağbet görecek. Bu da çok yanlış.

Buradaki köylüler aşağı yukarı yüz yıldır burada yaşıyor. Evleri, ecdadı hepsi burada. Mezarları burada, tarlaları burada. İstanbul’a yakın. İstanbul’dan 50 kilometre gelip burada temiz hava teneffüs ediyoruz. Bu insanlara yazık! Bizler çok varlıklı insanlar değiliz. Kendi imkânlarımız doğrultusunda, zamanında hasbelkader buradan bir yer almışız. Çoluğumuzun çocuğumuzun nefes alacağı bir yer. İstanbul’a yakınlığından dolayı geldik, ama maalesef burada da mağduriyet yaşayacağız diye düşünüyoruz.

Sizin 120 metrekare toprağınız var. Büyük toprak sahipleri için durum daha farklı olabilir mi? Onlar daha sıcak bakıyor olabilir mi sizce projeye?

Valla sıcak bakabilirler. Maddi olanakları, gücü olanlar, buralara villa yapıp köyü değerlendirebilirler. Ama benim gibi 100-120 metrekare arsası arazisi olan vatandaşın elinden ne gelecek? Belediye başkanına da söyledim. Benim 120 metrekare arsamın yüzde 45’ini alırsan, 55-60 metrekareye ben ne yapabilirim? Neymiş, burası ortak hisseli olduğu için, ada bazında köy yapılacakmış. Arkadaki komşumla arsaları birleştirerek yapacakmışız. Belki komşumun 300-400 metrekare yeri var. Verir mi bana, beni ortak eder mi yerine?[9]  Pek ciddi gelmiyor bana. İnşallah sonumuz hayır olur.

Sesinizin ulaştığı insanlardan, kamuoyundan beklentiniz var mı, varsa nedir?

Bize destek olacak insanlardan hukuki yollardan yardım etmelerini bekliyoruz. Biz gereken itirazlarımızı yaptık. Buradaki vatandaşlarla da itiraz dilekçelerimizi hazırladık. İstanbul İl Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne teslim ettik. İtiraz dilekçelerini vermeden önce bürokrasiden bize herhangi bir bilgi verilmiyordu. Dilekçelerimizden sonra baktık köyün muhtarını Ankara’ya çağırdılar. İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’nun buraya yaklaşık 500-600 metre ileride babasına ait yeri olduğunu öğrendik. Çevre ve Şehircilik Bakanı’ndan lojistik alan projesinin kaldırılacağını, böyle bir uygulama olmayacağını, burasının imara açılacağını, 18’inci maddenin uygulanacağını öğrendik. Sözlü ifade var, ama kâğıt üzerinde bir kanıtı yok. Şimdi buna nereye kadar inanacağız? Biz de buradaki arkadaşlarla birlikte toplantılar yapıyoruz. İptal davası açacağız. İnşallah bu şekilde yerlerimizi sahipleneceğiz.[10] 

Aziz Amca, Kanal yapılırsa ne yapacaksınız?

Öncelikle ben, burada ikamet eden bütün arkadaşlar, bütün komşularımız yerlerimizin gitmemesi için sonuna kadar mücadelemizi vereceğiz. Hukuki yollara başvuracağız.[11]  Muvaffak olamazsak, bilmiyorum. Hukuk devletiysek haklarımız var. Vatandaşın yerini, yurdunu, malını, canını önce devletin koruma altına alması gerekir. Devlete ait olan bütün mallar, mülkler, yani ne varsa hepsi satıldı, burada yaşayan dar gelirli insanların yerleri mi kaldı yalnız?

Bu köylüler yaklaşık yüz yıldır buralarda yaşıyorlar. Malı, davarı, tarlası, tarımı, vesairesi hepsi burada. Geçim şartları burada. Kalktığı zaman perişan olacaklar. Bizler için de keza aynı. Başka bir yerleşim yerimiz yok. Geldik burada bir yer aldık, bir sığınma yeri yaptık, sığınıyoruz.[12]  Ben emekli adamım. Burada yaşıyoruz. Gidecek başka bir yerimiz de yok. Burada geçiniyoruz, çoluğumuz çocuğumuzla. Temiz hava alıyoruz. Temiz hava alamıyorsak insaf diyorum, merhamet diliyorum, bizi yönetenlerden. Başka ne diyebilirim?

ÇED Raporu’nda buraya “nitelikli nüfus” yerleştirilecek deniyor. Haberiniz var mı?

Evet var. “Nitelikli nüfus”! Ne diyeyim? Yarın öbür gün, bizleri yerimizden ettikten sonra, buraları büyük ihtimalle imara açacaklar. Zengin vatandaşlara buyurun, burada havuzlu lüks villalar yapabilirsiniz diyecekler. Biz de oralara belki bekçi olabiliriz.[13]  Bizim oralarda oturma şansımız yok. Belki bekçilik, kapıcılık yaparız; havuzunu temizleriz, geçimimizi sağlarız.

Son olarak ne söylemek istersiniz Aziz Amca?

Her şeyden önce bu ülke hepimizin. Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Vatandaş olarak hakkımızı, hukukumuzu arayacağız. Yerlerimizi sonuna kadar müdafaa edeceğiz. Vermemeye çalışacağız. Gücümüzün yettiği yere kadar.[14] 


[1] İmar planı hazırlamaya ve bu imar planlarına uygun parselleri oluşturmaya belediyeler yetkili kılınmıştır. Belediyeler, İmar Kanunu’nun 18’inci maddesi uyarınca imar sınırlarındaki arsa ve araziler üzerinde parselasyon yapabilirler. Böylece işleme tabi olan parsellerin değeri arttığı gibi ilgili bölgede kamunun ihtiyacına hizmet edecek alanlar (yol, okul, pazar, meydan, otopark, toplu taşıma durakları vb.) meydana gelir. Yeni bir parselasyon işleminde, kamunun ortak kullanımına ait olacak alanların yaratılabilmesi için özel kişilere ait parsellerden yüzde 45’e varabilen oranda Düzenleme Ortaklık Payı (DOP) kesintisi yapılmaktadır. https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=34305&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5