Balıkçıların Akıbeti

Hayata geçerse Karadeniz ve Marmara Denizi’ni birbirine bağlayacak olan Kanal İstanbul’un balıkçılığa olası etkilerini Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği İstanbul Bölge Başkanı Erdoğan Kartal’a sorduk. Büyükçekmece’nin Güzelce Mahallesi’ndeki balıkçı barınağında görüştüğümüz Kartal, projeyle ilgili yeterli bilgiye ulaşamadıklarını belirtiyor.

24 Aralık 2020

Kendinizi tanıtır mısınız?

81 yılından beri İstanbul’dayım. Aşağı yukarı dokuz yıldır Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (Sür-Koop) İstanbul Bölgesi Başkanlığı, iki dönemdir Sür-Koop Genel Başkan Yardımcılığı görevini devam ettiriyorum.

2011 yılında Kanal İstanbul çılgın proje olarak duyuruldu. Geçiminizi doğrudan ilgilendiren bu proje balıkçılar arasında nasıl karşılandı?

Balıkçılık dışında projenin her kısmı konuşuldu. Su insan için her şeyden önemli, ama bizim için de balıkçılık önemli. Dünyada yapılmış kanallar var, ama onların balıkçılığı etkileyecek bizim gibi bir ortamı yok. İstanbul Boğazı’nın belli bir yapısı var. Marmara’dan gelen suyun alttan Karadeniz’e, Karadeniz’den gelen suyun da üstten Marmara’ya gittiğini biliyoruz. Kurulan bu dengede balıklar yaşıyor. Karadeniz’i Marmara’ya açacaksınız. Bu yapı nasıl işleyecek?[1]  Bu su nasıl akacak? Balık nereden gelecek gidecek? O taraftan gelecek balıklar Kanal’a girmeye çalışırsa ne olacak? Bizi neyin beklediğini bilmiyoruz. Bana göre üniversitelerimize balıkçılık ne yönde etkilenir diye bir çalışma verilmesi gerekiyordu. Su Ürünleri Fakülteleri’yle görüştüğümüzde böyle bir çalışmanın onlara verilmediği, böyle bir çalışma yapmadıklarını söylediler. Batı tarafından gelen balıklarımızın oradan geçtiğini düşünürsek, Marmara’da aşırı bir avcılığa müsaade edilecek mi, edilmeyecek mi? Kanal’dan geçerken yaşayabilecek mi? Hepsini olursa göreceğiz. Şu anda hiçbir balıkçının “Şöyle bir faydası olacak, şöyle bir katkısı olur veya şu yanlışı olur” deme lüksü yok. Dersek sadece hayalimizi söylemiş oluruz. Diğer kısımlarında bilimsel veriler var, balıkçılığa etkisi belki önemli, belki ikinci sırada olacaktır, ama bununla ilgili bir çalışma olmadığı da ortada.

Bilgi arayışınız ne zaman başladı?

Bu proje ciddi olarak konuşulmaya başladığı günden itibaren üniversitelerle konuşuyoruz. Onların da bizim gibi bilgisi yok. Siz bir çalışma isterseniz, ona göre araştırmalar yapılabilirdi. Dünyadaki örnekleri gibi. Ama elimizde hiçbir bilgi yok. Biz filmin sonunu göreceğiz, çok merak ediyoruz.

Burada yaşayan, balıkçılık yapan biri olarak 80’lerin İstanbulu ile bugünü karşılaştırabilir misin?

Hepimizin denizde atığımız var. Eskiden İstanbul beş milyondu, şimdi 18 milyon. Marmara Denizi çevresini düşünürseniz 40 milyon insan. Sadece Marmara Denizi’nden bahsediyorum. Marmara Denizi’ne sürekli bir şeyler yuvarlıyoruz. Denizlere çok hor davranıyoruz. Bu hepimiz için geçerli. Kendim dahil. [2] Bu denizden ne bekliyorsunuz? Eğer biz denizlerimizi bu şekilde kirletirsek, bana göre her şey bitecek. Küçük balıkçının tutabileceği balık yok kıyılarda. Ağ atıp ağını alabilecek bir ortam yok. Her yıl değişik bir şeyler üretiyor deniz. Kirliliğin ürettiği yosun türü gibi. Bu güzel deniz kirlendi. Geriye döner mi, dönmez mi bilmiyorum. O biliminsanlarının işi. Marmara Denizi ölüyor. Göç zamanında kıyılardan biraz balık gidiyor, kalıcı balık yok. 80’lere göre bugün balık yok oldu. Kıyaslamak mümkün değil.

Tamamen yok olan balıklar var mı?

Mesela bütün Marmara’da sezon boyunca 50 kilo uskumru tutabilirsiniz. Bu deniz uskumru kaynardı. Artık öyle değil.[3]  Kolyozuydu, uskumrusuydu, kırlangıcıydı, sinaritiydi, mercanıydı… Olmayan balığı yoktu. Hadi bana bir tane göstersinler. Numune olarak var.

Kanal yapılmasa bile şehrin kuzeyi yapılaşmaya açılıyor. ÇED Raporu’nda 1,2 milyon planlı yeni nüfus yerleşeceği öngörüsü var. Nüfusun 25 milyona kadar dayanacağını öngören şehir plancıları var. Öngörülen bu nüfus artışı balık, balıkçılık açısından can sıkıcı bir durum değil mi?

Siz anlatırken “Eyvah” dedim. Bizim Karaburun’da, düşünülen yerin orada bir balıkçı barınağımız var. Haftanın en az bir-iki günü oraya huzur bulmaya, enerji ve oksijen almaya giderim. Karaburun’a giderken etrafınız hep yeşil. Beton sayılabilecek çok yapı yok, tek tek evler sadece. O gitti mi bizim huzur da gitti demek. Bizim o yoldan da gitme şansımız kalmayacak. İstanbul’un nüfusu İstanbul’a bence fazlasıyla yeter.

İstanbul’da balıkçılıkla geçinen kaç kişi vardır?

İstanbul Türkiye’nin balıkçı sayısı en fazla ilimiz. Bugün aşağı yukarı 3500-4000 ruhsatlı balıkçımız var İstanbul’da.[4]  Bu rakam Türkiye’nin hiçbir tarafında yok. Türkiye genelinde 16 bin civarında balıkçımız var. Marmara ve Boğazlar dolayısıyla balıkçılığın da ağırlığı burada. Karadeniz’i balıkçılığın en üstüne koyan hamsi. Hamsi kalksa Karadeniz de aşağı yukarı Akdeniz gibi verimsiz bir deniz hâline gelir.

Marmara ölürse ne yapacak bu 4000 kişi?

Zaten balıkçıların çoğu 50 yaş üzeri. Emekli değilse küçük balıkçı, bu denizden kazandığıyla yaşama şansı yok. Burada balıkçılık faaliyetinden para kazanabileceğiniz asıl dönem üç ay. Üç ay çalışıp dokuz ay nasıl yiyeceksiniz? Bazen eleştiriler de oluyor: Balıkçılar emekli. Başka bir geliriniz olmasa bu deniz şu anda size ekmek verecek durumda değil.[5] 

Balıkçıları gözden mi çıkardılar?

Balıkçıyı gözden çıkartıp çöpe atmak durumu da değil. Balıkçılığı gerçekten yeniden yapılandırıp iyi yönetmemiz gerekiyor. Her gün kötüye giden durum için tedbir almanız lazım. Tekne sayısı çok miktarda olabilir, ama avcılığı yapan sayısı her gün azalıyor. Gençler niye yapmıyor? Maalesef geçinemiyor. Balıkçı evine ne getirecek? Kıyı balıkçısının bir ev bakacak hâli yok. Kimisi kız bulup evlenemiyor. Bakarsanız bir-iki yıl nadasa bırakacak, balık vermeyecek deniz. Biz tedbirleri hep yarına bırakıyoruz. Sonunda felaket geliyor. Bugün lüfer, çinekop çok olabilir. Bu da olmayan şeylerin üstünü kapatıyor. Sadece bugün para kazandık çok şükür. Yarın ne olacağı belli değil. Bir yılımızı daha çalıyor. Belki beş yılımızı daha görmemizi engelliyor. Daha iyi politikalar belirlememiz lazım. Ne olursa olsun, katı kurallara geçmemiz lazım. Beş yıllık, on yıllık ciddi planlar yapmamız lazım. Yoksa balık yok, balıkçı da yok.

“Balıkların avlanabildikleri zaman değişti” demiştiniz söyleşiden önce. Bu durumu açabilir misin?

Sezonu 1 Eylül’de açıyoruz. Balıkçılık başlardı. Bu sene Kasım’da başladı. Özellikle lüfer… Palamut Eylül’de başladı, ama o da geç başladı. Palamutun da süresi uzadı. Lüferin süresi oldukça uzadı. 20 Aralık’tayız. Bugün hâlâ Boğaz’da, Karadeniz’de çinekop, sarıkanat tutuluyor. Bu mümkün değil. Tarihte yok.[6]  Kıyılardan bahsediyorum. Marmara’da olurdu, büyük teknelerimiz tutardı. 15 Kasım dediğin zaman kıyılardan balık gelme şansı yoktu. Çok istisnadır. Herhalde bu yüzyılda görülmemiştir. Deniz sıcaklıkları doğal olarak balığın her şeyini etkiliyor. Küresel ısınmayı da düşünmek zorundayız. Biraz başımızı kaldırıp o yana, bu yana bakmamız lazım. Balığın göç şekli bu hâle geliyorsa… Arada bir buçuk ay gibi zaman farkı var. Örneğin şu anda kara kış bastırırsa o güzelim balık stokları ne olacak?

Deniz suyu sıcaklığında bir fark var mı?

Bu yıl Karadeniz Antalya’yla yarıştı. Karadeniz’de ciddi bir ısınma var. Bütün dengeleri bozacak.[7]  Karadeniz’in akarsularının kuruması, ısınması bu ülkenin balıkçılığının kaderini çok değiştirebilir. Bazen Avrupa’da toplantılara gittiğimde, mesela Endonezya gibi ülkelerin balıkçıları şunu diyorlardı: “Bizim orada sıcak sularda yaşayan balıklar, suların daha çok ısınmasıyla, daha serin sulara, yaşamaması gereken yerlere gitti. Göçler başladı.” Bizim ülkemizde de değişiyor. Bugün bakanlık tehlikeli balon balığının avlanmasına, kuyruk başına para veriyor. Neden? İstilacı bir tür. Nereden geldi? Bizim balığımız değil ki. Ege’de göründü. Ege’ye kadar geldiyse Marmara’ya da gelecek. Sadece balon balığı da değil, değişik türler de artık Marmara’ya gelmeye başladı. Sular ısınıyor. Dengenin bozulması bizim en büyük kaygımız. Karadeniz ısınırsa ne olacağını bilemiyoruz.

Sahil dolgusunun denize nasıl bir etkisi oluyor?

Denizleri bitiriyor. Karadeniz sahiline gitmişsinizdir. Hava estiğinde denize ne atmışsanız kumun üzerinde görürsünüz. Marmara kıyısında Tekirdağ’dan buraya kadar, buradan İstanbul’a kadar kumluk alan var mı? Deniz attıklarınızı nereye verecek? Kumluk alan yoksa dışarı atamıyor. Marmara Denizi’nde olan bütün pislik burada kalıyor. Bu dolgular, özellikle Marmara Denizi için diyorum, Marmara Denizi’ni bitirmek için birinci nedendir. O kirlilik denizden asla gitmeyecektir.[8]  Toplasanız da alamazsanız. Marmara Denizi’ne koskoca alan lazım o kirliliği dışarı atabilmesi için.

Balıkların yaşam alanı, yumurtlama alanları nereler? Balıkların kıyıyla ilişkisi nasıl?

Balık normalde kışın yumurtlamaz. Nisan, Mayıs’tan sonra sular ısındıkça kıyılara gelir, yumurtalarını döker. Yumurta yerleri buralar. Şimdi bu kirliliğin içinde ne yumurtası, hangi yumurta ne kadar verimli olacak? Hepimiz denize girmişizdir o kumluk alanlarda yazın. Yavru balıklar ayaklarımızın diplerinde olur. Oralarda gelişiyor. Büyüdükten sonra gidiyor. Bunu bizim değiştirme şansımız yok. Keşke o temiz kumlar, denizlerimizin yeşil orman gibi çayırları olsa. Nerede? Hiçbiri yok. Hepsi kirlilikle veya değişik şekilde yok edildi.

Ahsen Hoca’yla konuşmuştuk.[1] Karaburun’dan batıya doğru deniz çayırlarından çok varmış. Çok güzelmiş orası. O kıyıya da hafriyat dökülecek.

Bir hocamız avcılıkla ilgili bir toplantıda “Karadeniz’de deniz çayırları yok zaten” dedi. “Deniz çayırı yok” diye bir şey yok. Dolu. Kirlilik, bizim dolgular… her şeyi bir şekilde yok ediyoruz. Bu işte herkesin parmağı var. Balıkçıların da, vatandaşımızın da, devletin de, belediyelerin de var. Hep birlikte maalesef bu denizleri yok etmek için uğraşıyoruz.[9] 

Karaburun’daki balıkçı barınağındakilerin projeyle ilgili çekinceleri var mı?

Niye olmasın? Onlar da şunu bilmiyor: Limanları dolgu alanlarına girecek mi, girmeyecek mi? Limanları ne olacak? O yana bir toprak dolgusu var. Ben de gördüm, baraja kadar toprak doluyor galiba. Oldukça da büyük bir alan. On metreden balık göçü var şimdi. Dolgu olduktan sonra 20-30 metrelere çıkacak belki. Denge değişecektir mutlaka. Küçük balıkçının avlanma sahaları değişecek. Gürpınar’da bir balık hali yapıldı, avcılığın şekli her yönüyle değişti. Orası çok iyi bir balık merasıydı. Balık meraları üzerine yat limanları kuruluyor, etrafı yasaklanıyor. Zaten bu bölgede meraların sayısı buraya kadar dört tane: Bir burası, arkada Bababurun, Kumburgaz taşı, Selimpaşa. Siz buraların bir kısmına zaten marina yaparsınız. Balıkçıya da avlanacak mera kalmaz. Avlama alanlarımız sürekli kısıtlanıyor.

Balığın daha derine çekilmesi ne anlama geliyor?

On metre dediğim yerlerde, kumda giderken çok denk gelemezsiniz, ama taşlık alanlar, mera dediğimiz alanlar vardır. Onlar da kapandığı zaman balığın duraklama yerleri de gidecek. Marmara’ya Kanal’dan ya da Boğaz’ımızdan girip çıkıp gidecek. Bekleme süresi olmayacak. Avlanma süresi olmayacak. O alanda ne kadar avcılık yapabilirseniz o olacak.

Ahsen Hoca uskumru için “Çanakkale’den içeri girmek istemiyor” dedi.

Uskumru balığı çok hassas, çok güzel bir balık. Üç yıl önce miydi? Marmara Denizi’ne ciddi bir uskumru balığı geldi. 40 yıl sonra! Marmara Denizi’nde o balıktan tutmayan hiç kimse kalmadı. “Tamam” dedik, “Yavrulayacak, buradan bir yere gitmeyecek.” Ertesi sene kalmadı. 40 yıl sonra gelen balık, belki bir 40 yıl sonra gelecek. Avşa Adası yakınlarına kadar, biraz temiz suya kadar geliyor. Kirli suyu sevmiyor uskumru. Marmara Denizi gerçekten kirli.


[1] İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü’nde Doç. Dr. Ahsen Yüksek’le 23.12.2020’de yapılan “Can Çekişen Marmara’ya Yeni Baskı” başlıklı söyleşi için bkz. Mekanda Adalet Derneği, “Kanal İstanbul — Bir Yıkımın İnşası”, Aralık 2021,

https://mekandaadalet.org/wp-content/uploads/2021/12/MAD_kanalistanbul_biryikimininsasi.pdf