29 NİSAN 2023
Aydın’ın Germencik ilçesine bağlı Tekinköy’de görüştüğümüz Dr. Metin Aydın, nöroloji uzmanı. Tabip Odaları’nda başkanlık, Türk Tabipleri Birliği’nde merkez delege üyeliği görevlerinde bulunan Metin Aydın yaklaşık 35 yıl birçok ilde hekimlik yapmış. Aydın’da hekimlik yaparken karşılaştığı sağlık sorunları onu çevresel etkenlere odaklanmaya itmiş. Metin Aydın araştırma ve gözlemlerine dayanarak, bölgedeki maden ve JES’lerin halk sağlığı üzerindeki etkilerini değerlendirdi.
Bir hekim gözüyle Aydın’ın tablosunu çizebilir misiniz?
Tabip Odası’nda görev yaparken Aydın’ın sağlık verilerini araştırdım; Ege Bölgesi ve Türkiye verileriyle karşılaştırdım. Batı Anadolu’da Türkiye’nin en gelişmiş illerinden birisi, Türkiye’nin yirminci büyük ekonomisi olan Aydın’ın, sağlık açısından çok iyi durumda olmadığını gördüm. Ölüm oranlarının Türkiye ortalamasının çok üstünde, hatta ilk üç il arasında olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kaldım. TÜİK verilerine göre dünyada ve Türkiye’de en fazla ölüme dolaşım sistemine bağlı hastalıklar sebep oluyor, Türkiye’de Aydın ikinci sırada. Son beş yıllık süreçte hep ilk üç il arasında olmuş. Anne ve bebek ölümleri Türkiye ortalamasının üstünde. Doğuşta beklenen yaşam süresi Türkiye ortalamasının altında.
Nüfus başı ölümlerin Menderes Nehri’ne yakın yerleşimlerde (mesela Yenipazar) daha fazla olduğunu; uzaklaştıkça azaldığını (mesela Kuşadası ve Didim) gördüm. Mental retardasyon (zekâ geriliği) ve kalıtsal hastalıkların da yüksek olduğunu TÜİK verilerine bakarak söyleyebiliriz. Menderes Nehri Ergene ve Gediz’den sonra en kirli nehir. Yüzyıllarca medeniyetlere ev sahipliği yapan, bolluk, bereket taşıyan Menderes Nehri artık atık taşıyan bir kanalizasyon niteliğinde. Adnan Menderes Üniversitesi’nde Büyük Menderes Nehri’nin kirliliği ve yoksulluk arasındaki ilişkinin incelendiği bir çalışma da yapıldı. Büyük Menderes Nehri hem bugünümüzü hem geleceğimizi öldüren bir nehir.
Bütün bu veriler önünüzde nasıl bir yol açtı?
Halk sağlığını bozan faktörlerle mücadele etmek için Germencik Çevre ve Doğa Derneği’ndeki arkadaşlarla, Aydın kamuoyuyla beraber çevre mücadelesi vermeye başladım. Bölgemizdeki jeotermallerin tarıma ve diğer ortamlara verdiği zararla ilgili hazırladığımız raporu Büyük Menderes İnisiyatifi olarak Meclis Başkanlığı’na Araştırma Önergesi olarak verdik. İnşallah gündeme alırlar.
Halk sağlığı ne demek?
Halk sağlığı kişinin bedensel, ruhsal ve sosyolojik olarak iyi, sağlıklı olmasıdır. Doğadaki tüm canlı varlıkların beraber değerlendirilmesini, hepsinin sağlıklı, nitelikli ve sürdürülebilir olmasını gerekli kılar. Gıda sağlığı, suyun, toprağın, havanın temizliği halk sağlığının kapsamındadır.
Bölgede halk sağlığından bahsetmek mümkün mü?
Mümkün değil. Mesela Kisir Köyü radyasyona bağlı “Kanser Köyü” olarak anılıyor. 1950-60’lı yıllarda İngilizler Latmos (Beşparmak) Dağları’nda uranyum madeni işletmiş, giderken kapakları açık bırakmış, radon ve diğer radyoaktif maddelerin sızıntısı olmuş. Köy suyunda normalin 24 katı radon saptandı. Pek çok köylü kansere bağlı olarak ölüyor.
Hekimlik hayatımda görmediğim kadar hastayı Aydın’da gördüm. Örneğin Bağarası’dan, Koçarlı’dan çok sayıda motor nöron hastası geldi. Normal bir popülasyonda olması gereken hastadan fazla. Tesadüf olamaz. Köyümüzdeki yaklaşık 150 hanenin hepsinde kanserden ölüm oldu. Eşim annesini, babasını, teyzesini, dayısını, halasını kaybetti.
Atom Enerji Kurumu Türkiye Radyoaktivite Atlası yayımladı. Aydın’da Söke, Bağarası, Koçarlı, Karpuzlu, Çine, Bozdoğan, yani Latmos hattında kuvars ve feldspat madenleri; Buharkent, Pamucak, Nazilli, Köşk, Germencik hattında da jeotermal santraller nedeniyle radyoaktivite yüksek çıktı.
JES’ler, yenilenebilir, temiz enerji değil miydi?
Jeotermal santraller için temiz, çevre dostu algısı var. Toprak üstündeki jeotermal borularını görüyoruz, ama yeraltındaki yüzlerce kilometre boruyu görmüyoruz. Yeraltında nasıl çalışıyor, kaçak, sızıntı var mı bilmiyoruz. Yeraltına nasıl boru döşeneceğine yönelik yönetmelik yok, 30 yıla aşkın bir süredir!
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırmada Büyük Menderes Havzası’ndaki topraklardaki ağır metal kirliliği Büyük Menderes Nehri’nden beş kat fazla saptandı. Bu maddelerle kirlenmiş suları tarımsal sulamada kullanırsanız bunlar toprakta birikir. Yetiştirdiğiniz tarımsal ürün sağlıklı olmaz, ağır metal yüklü olur. Tüketirseniz kanser olursunuz. Kronik dejeneratif pek çok hastalıklara sebep olur.
Büyük Menderes’teki kirlilikle ilgili veriye ulaşılabiliyor mu?
Kendi çalışmalarım dışında, Adnan Menderes Üniversitesi’nde yapılan pek çok tez çalışması var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verileri var. Köyümden bahsedeyim. Köprü başında gördüğünüz kirlilik, Büyük Menderes’i kirleten endüstriyel atık sulara tipik bir örnek. Ortaklar Organize Sanayi Bölgesi’nden (OSB) bırakılıyor. Gümüşçay’daki kirlilik nedeniyle Aydın Valiliği’ne gittik. Çaydan, çeşme sularından numuneler alındı, kirlilik saptandı. Gümüşçay’da kirliliği, kokuyu gözünüzle görüyorsunuz, simsiyah akıyor. OSB’nin ileri arıtma tesisleri var, ama çalıştırmıyorlar. Üç kuruş elektrik ücreti ödememek için halk sağlığıyla oynuyorlar. Çayın etrafında yetişen kavunların, karpuzların içi çürük yumurta kokuyor. Sadece koku değil, ağır metaller de sirayet ediyor. Herkes kirliliğin, sebeplerinin farkında, ama jeotermal enerjiye, sanayiye ihtiyacımız var gerekçesiyle suskunluk var. Maalesef sonuçlar kamuoyundan saklanıyor. Hekimlik andı içtim. Bizim ülkemize, halkımıza karşı sorumluluğumuz var.
Hava kirliliği ölçümleriyle ilgili bilginiz var mı?
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın beş yıl önce bir çevre raporu yayımlandı. Türkiye’de yaz dönemi kükürt dioksit kirliliğinin en fazla olduğu ikinci il Aydın. Avrupa kıtasında yüzölçümü başına en fazla jeotermal santralin olduğu yer Aydın. Tüm Avrupa’da jeotermal kaynaklara bağlı üretilen elektriğin yüzde 24’ü burada üretiliyor. Aydın’da yaklaşık 35; Aydın-Denizli sınırında on jeotermal santral var. Yapılması planlananlar da faaliyete geçerse 55 olacak. Jeotermal santrale bağlı elektrik üretimi yaklaşık 1200 megavat. Aydın’daki jeotermal santraller dünyadaki diğer jeotermal santrallerden 21 kat daha fazla yoğuşmayan gaz salıyorlar. Karbondioksit, kükürt dioksit, hidrojen sülfür, radon, partikül madde on gibi. Filtrelenebilirler, ama yoğuşmayan gazları reenjekte etmek için yüksek basınçla çalışan pompalara ihtiyaç var, ürettikleri elektriğin yaklaşık yüzde 25’ini tüketmeleri gerekir. Maliyet nedeniyle salıyorlar. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın açıkladığı parametrenin sebebi jeotermal santralin çok fazla olması, çok fazla hidrojen sülfür ve kükürt dioksit salgılamasından kaynaklanıyor.
Jeotermallerin yerleşim yerlerine yakın kurulması nasıl sonuçlar doğuruyor?
Mesela Pamukören’de evlerin bitişiğinde kuyular var. Kanalizasyona akışkanları bırakıyorlar. Boru döşemek maliyetli, katlanmak istemiyorlar. Örneğin jeotermal akışkanlar Kayran Çayı’na bırakılıyor, oradan Büyük Menderes’e karışıyor. Pamucak Köyü’nde evin üstünden jeotermal boru geçiyor. Germencik Hıdırbeyli Köyü’nde iki ev arasından boru geçiyor.
Çıkan yoğuşmayan gazlar, mesela hidrojen sülfür havada 42 gün asılı kalabiliyor, belli bir süre sonra çöküyor. Asit yağmurlarına, sera gazı artışına sebep oluyorlar. Buradaki jeotermal santraller yağmur yağdığında, geceleri bacalarını sonuna kadar açıyorlar. Aydın’da nereye giderseniz gidin çürük yumurta kokusu var. Hava kirliliğine bağlı akciğer kanserleri, solunum yolu hastalıkları, alerjik rinit, konjonktivit gibi pek çok hastalıklara sebep oluyor. Aydın çocuklara en fazla inhaler, astım, bronşit ilaçlarının satıldığı yerlerden biri.
Bir yandan da Aydın birinci derece fay hattında. Batı Anadolu’da 9 üstünde şiddetli ilk deprem 1890’larda Aydın’da olmuş. Jeotermal santrallerin hepsi fay hattının üstünde. 6 ve üstünde bir depremi mutlaka yaşayacağız. Böyle bir depremde bu yerleşim yerlerinin yanındaki, evlerin üstündeki borular, jeotermal santraller patlayacak. 300 dereceye varan jeotermal sıcak su çıkacak. Kahramanmaraş depreminde insanlar nasıl soğuktan donarak öldülerse biz de yanarak öleceğiz.
Risk çocuklar için daha yüksek diye anlıyoruz.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın jeotermal santrallerin kümülatif etkisi konulu çevre raporunda 2015-2019 sağlık verileriyle ilgili bir bölüm var. Aydın’da düşük ağırlıklı bebek doğumu Türkiye ortalamasından dört kat fazla. Çocuklarımız hastalıklara, kanserlere, ölümlere daha yatkın doğuyorlar. Aynı araştırmaya göre Aydın’da ölüm hızı dokuz kat artmış. Büyük bir araştırmacı değilim, gördüğümü, bildiğimi dile getiriyorum. Suskunluğun, görevini yapmamanın bedelini, Aydın halkı, en çok çocuklarımız ödüyor. Bu bedel katlanılır gibi değil.
Adnan Menderes Üniversitesi’nin yaptığı bir çalışmada Aydın’da gıdalardaki ağır metal kirliliğiyle kanser arasında pozitif ilişki, kanserlerin en fazla olduğu yerleşim yerleri saptanmış. Kanser en fazla Köşk, Efeler, Germencik, Koçarlı, Karpuzlu, Çine hattında. En fazla jeotermalin, Latmos Dağları’nda en fazla maden ocaklarının olduğu yerler. Ağır metal kirliliğinin en fazla olduğu bölgede en fazla kanserin ortaya çıkması tesadüf mü?
Bu verilere dayanarak dava açtınız mı?
Germencik Çevre ve Doğa Derneği olarak sekiz-on jeotermal santral için dava açtık. Mahkemenin vermiş olduğu ÇED iptal kararları var. Kazandığımız birkaç davada ÇED dosyasında birkaç kelime değişiyor, Valilik yeniden izin veriyor. Tekrar dava açıyoruz. İki defa kazanıp kaybettiğimiz davalar oldu.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği açısından jeotermallere bakarsak nasıl bir tablo çıkıyor?
Buharkent Ziraat Odası Başkanı bölgelerindeki jeotermal santralde çalışan 12 kişinin kanser olduğunu açıkladı. Türkiye’de yapılmış bir çalışma yok, ama İtalya’daki bir çalışmada jeotermal santralde çalışan işçilerin akciğer zarında kanser, mezotelyoma görüldüğü sonucuna varılmış. Hava kirliliğine, yoğuşmayan kanserojen gazlara bağlı olarak da akciğer kanserleri olduğu şeklinde bir çalışma yapılmış. İzlanda’da otuz yıl süren iki çalışmada jeotermal santrallerde çalışanlarda ve yakınlarında yaşayanlarda diğer bölgelere göre hastalık, ölüm, kanser ve intihar daha fazla görülmüş.
Araştırmalarınız nedeniyle baskıyla karşılaştınız mı?
Sürgün yedik. Orman ve Su İşleri Bakanlığı TÜBİTAK’la birlikte Gediz Havzası’nda yeraltı sularıyla ilgili bir araştırma yaptı. Normalin 300 katı arsenik saptandı. Sebebini de gösterdi: jeotermal santraller ve madenler. Raporda arsenik kirliliği temizlenene kadar ikinci bir jeotermal santral yapılmasına kesinlikle izin verilmemesi şeklinde bir ifade var. Dernek olarak merak ettik, valiye sorduk: “Bizim yeraltı sularındaki arsenik seviyesi nedir?” Valiliğe sorunca Sağlık Müdürlüğü ifadeye çağırdı, tehdit etti: “Yazarsan senin için iyi olmaz!” Faaliyetlerimize devam edince nöroloji kadrosunun en uzak olduğu yer olan Didim’e sürgün yedik. Biz hiç hizmetten kaçmadık, ama yıldırmak için yapıyorlar. Sürgünümün ilk günü 33 yaşındaki yeğenimi kaybettim kanserden. Bunu yaşadıktan sonra hangi baskı benim kanserle ilgili çalışmamı önleyebilir? Alnım açık. Verdiğim hizmetten eminim. Benim sorumlu olduğum kesim halkımız. Birilerinin bu ülkede doğruları söylemesi lazım.
Hocam, son olarak neden burada yaşıyorsunuz? Köyünüz nasıl bir yer?
Atalarımız Bulgaristan’dan buraya gelmiş, çalılık, kayaçmış buralar. Emekle, mücadeleyle tarla yapmışlar, incir, zeytin ağaçları dikmişler. Burada bir yaşam, bir bağ var. Bizim vatanımız burası, gidecek başka bir yerimiz yok. Barış içinde yaşıyoruz. Cenazemiz, düğünümüz, bayramlarımız, yemeklerimiz hep beraber. Biz burayı güzelleştirmek için hâlâ elimizden geleni yapıyoruz. Karşımızda çok büyük bir güç var. Sermayeyi, devleti, yargıyı arkasına almış. Gözü paradan başka hiçbir şey görmüyor. Bu güçle mücadele ediyorsunuz. Bu mücadele, ortak mücadele verirseniz, sizi temsil eden kişiler sizi satmazsa kazanılır.