Meclis’ten JES’lere Bakmak

27 NİSAN 2023

Süleyman Bülbül, 27. Dönem CHP Aydın Milletvekili. Aydın’da faaliyet gösteren JES’lerle ilgili meclise vermiş olduğu araştırma ve soru önergeleri bulunuyor. Çocukluğu Nazilli’de, Büyük Menderes Nehri’nin kenarındaki Sümerbank lojmanlarında geçen Bülbül, Aydın’ı bir “JES mezarlığı” olarak niteliyor.

Uzun zamandır çevre konularını takip ediyorsunuz. Menderes’in sizin için önemi nedir?

Bizim Aydın toprakları, Büyük Menderes Ovası, o kadar değerli ki, yılda dört kez ürün alabiliyorsunuz. Burası eski zamanlardan beri tarım memleketi. Benzersiz bir ekosistemi var. Mesela Afrodisias ve Nysa antik kentleri bu bölgede. Burayı yaşam alanı kabul etmişler. Buradan başka dünyanın hiçbir yerinde Sarılop inciri yok. 1900’lerde Amerikalılar Kaliforniya’ya fidan götürüp yetiştirmek istemiş, tutmamış. Türkiye’nin en çok zeytin ağacı burada. 25 milyon zeytin ağacı! Zeytinyağı ve sofralık zeytinde ilk ikideyiz. Kuyucak’ta tescilli portakalımız; bölgemizde 13 çeşit çileğimiz var. Zeytinden pirince çeşit çeşit ürün kucak kucağa.

Menderes’in problemleri nereden kaynaklanıyor?

AK Parti iktidarıyla birlikte, Aydın çevre katliamlarıyla anılan bir yer hâline gelmeye başladı. Büyük Menderes, ta Uşak’tan itibaren, deri-tekstil sektörünün atıklarıyla, evsel atıklarla kirleniyor. Başımıza şimdi de JES’lerin akışkanları çıktı. Akışkanlar alındıkları yerlere geri verilmiyor, çaya veriliyor. Çay kenarlarında JES’ler kurulmuş. Büyük Menderes’teki kirli su tarımsal sulamada kullanılıyor. Sudaki ağır metaller ürün sağlığı açısından büyük soruna neden oluyor.

Büyük Menderes’in kirlenmeye başladığı 90’lı yıllarda biz çevreciler, evsel atıklara, fabrika atıklarına, kimyevi atıklara karşı mitingler yapıyorduk. 2000’li yıllarda JES’lerin ağır metalleri, akışkanları ve bacalarından çıkan hidrojen sülfür karşımıza çıktı. Dünya Sağlık Örgütü hidrojen sülfürü kanserojen madde olarak kabul etmiş. Yağan asitli yağmurda büyüyen otu hayvan yiyor; o hayvandan süt alınıyor, peynir yapılıyor; ağır metalli, sıhhatli olmayan yiyecekler ortaya çıkıyor. Türkiye’deki altmış üç JES’in yarısı Buharkent’ten Germencik’e kadar Aydın’da. Enerji Bakanı’na vermiş olduğum soru önergesinde belirttim: “Şu anda var olan JES’ler kalsın, yeni ruhsat verilmesin” dedim. Aydın’ın %85’i JES ve maden istilası altında. Böyle bir şey olabilir mi? Anlattık, ama ikna edemedik.

Verdiğiniz soru önergelerinizden bahsedebilir misiniz?

Meclis’te soruyoruz: Aydın’da JES’ler çevre kirliliğine neden oluyor mu? Aydın’da kanser vakaları arttı mı? Büyük Menderes’in kirliliğinin nedenleri nedir? Önergeler MHP ve AKP’nin oylarıyla reddediliyor. Verilen cevaplar da çok ilginç. “Aydın’da millet JES’lerden yayılan çürük yumurta kokusunu soluyor” dedim. Soru önergesine Bakan Fatih Dönmez’den “Bu koku, JES’lerin karakteristik özelliğidir” yanıtı geldi. “Gazı solumaya devam edeceksiniz” diyor.

Verdiğim bir soru önergesine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı “Aydın’da 73 arama, 197 işletme ruhsatlı olmak üzere 270 maden sahası” olduğu yanıtını verdi. Madenlerin denetimi de yapılmıyor. İşçilerde silikozis hastalığı çok yaygın.

Dava da açtınız, değil mi?

Bizlerin ve çevre örgütlerinin çalışmalarıyla vatandaş bilinçlendi. Kızılcaköy’de, Dağyeni’de, Pamukören’de direnmeye başladı. Davalar açıldı, biz de destek verdik. Davayı kazanıyorsun, sonra aynı yerle ilgili Bakanlık izin veriyor.

1939 tarihli Zeytinciliğin Islahı Kanunu’na göre zeytinlik alanların üç kilometre yakınına kesinlikle sanayi fabrikası kurulamaz. 2009’da Vahit Kirişçi, Meclis Tarım Komisyonu Başkanı olarak bir kanun teklifi verdi. Zeytinlik alanlarda sanayi tesislerinin kurulabilmesine ilişkin. Tepki gelince geri çektiler. Mart 2022’de ilgili Bakanlıklar bu yasayı yönetmeliklerle aşmaya çalıştı. Yönetmeliklerin iptali için CHP adına Danıştay’da dava açtım. Danıştay kararında, “Süleyman Bülbül Aydın milletvekilidir. Doğrudan dava açma ehliyetine tabi değildir” dendi. Zeytin bahçem olup olmadığı soruldu. “Zeytin bahçem yok, ama ben seçmenlerine karşı sorumlu bir milletvekili olmayı bırakın, Aydın’da ikamet eden bir kişi olarak da zarar göreceğim” dedim. Davamız reddedildi. Danıştay’ın bu kararı ülkemizde hukuk devletinin olmadığını, kararların siyasi saiklerle verildiğini; yapılan düzenlemelerde de lobilerin etkinliğini açıkça ortaya koyuyor. Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın kararlarını, önceki dönemlerde milletvekillerinin açmış olduğu davaların kararlarını ekleyip Danıştay’a gönderdim.

Mezeköy’deki direnişe de katıldınız, değil mi?

Mezeköy’de vatandaşın açtığı davanın keşfine bir gün kala, iş makineleriyle vatandaşın bahçelerine girdiler, incirlerini ezdiler, erik ağaçlarını söktüler. Biz müdahale ettik. Mezeköy’deki JES direnişinde orantısız müdahaleler oldu. Eylemcilerin saçlarından tuttular. İnsanlar hak arama, düşüncelerini açıklama hürriyetlerini, sağlıklı, dengeli bir çevrede yaşama taleplerini dile getirmişler; darp edilerek gözaltına alınmışlar. Köyden geçiş yasak, köye giriş yasak. Sıkıyönetim ilan ettiler. “Bu talimatı kim, hangi gerekçeyle verdi?” diye İçişleri Bakanlığı’na soruyoruz. Cevap vermiyor. Hükümet sistemi denen ucube sistemde Cumhurbaşkanı “Ben kimseye hesap vermek zorunda değilim” diyor. Bakanı da aynısını yapıyor. Köylülere terörist muamelesi yapıldı. Hukuka aykırı emirleri yerine getiren kim olursa olsun bunun hesabını yarın öbür gün verecek!

Gecekondu gibi JES’ler kuruluyor her tarafa; denetim yok. Bir gün baktık MTA (Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü) gelmiş, Dağyeni Köyü’nde kazılar yapmaya başlamış. Bir öğrendik ki mesele siyanürlü altın. Hemen gittim. 1100 nüfuslu köyde kadınlar ayaklanmış. “Bir siyasetçi olarak, siyasetin çevre eylemlerinin önüne geçmesini istemiyorum” dedim. “Bir sıkıntı olursa sizlerle beraber olacağım, müdahale edeceğim.” Kadınlar yağmur altında yürüyüş yaptılar. “Siyanürlü altın istemiyoruz” dediler. Bir baktım, jandarma astsubayı kadınlara bağırıyor. “Sen ne yapıyorsun? Yaşam alanlarını savunmak anayasal haktır” dedim. Jandarma omzumdan tuttu, beni itmek istedi. “Çek elini” dedim, “Milletin askeri olun, şirketlerin askeri olmayın.” Yeni Asır gazetesinde haber: “Süleyman Bülbül Türk askerine karşı geldi” diye. Bu haberleri şirketler yaptırıyor. A Haber’de dört kişi oturup konuştular, beni enerji düşmanı ilan ettiler. Öyle bir lobi ki bu, o kadar geniş bir alanda etkinler ki! Sarılop incir dünyada bir tek Aydın’da varmış; hiç önemli değil onlar için. 

Yerel yönetimler yasal olarak ağır çevre tahribatına yol açan sektörlere müdahale edebiliyor mu?

JES’lere ruhsatı EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu) veriyor. Belediyeler ancak yapılan bina ya da inşaata ruhsat verebilir. Vermezse yönetmeliğe göre Bakanlık ruhsatları veriyor. Özlem Çerçioğlu gibi belediye başkanlarımız JES konusunda bizden farklı düşünmüyorlar.

Belediyeler engel çıkardığında başka türlü baypas ediliyorlar, hepimizin malumu. Öte taraftan yerel yönetimlerin alanlarına giren hizmetlerde de problemler var. Mesela Denizli’deki tekstil sektörü en önemli sulak alanımızı, Menderes Havzası’nı kirletiyor. Bu ekolojik meselelerde yerel yönetimler ne yapacak? Kamu, Bakanlıklar bu işin neresinde duracak? Meselelere geniş bir perspektiften bakmaya çok ihtiyaç var.

Biz iktidara geldiğimizde mahkeme kararlarını uygulayacağız. İş, yasaya aykırı, gecekondu gibi yapılan, ruhsatsız JES’leri kapatmaya kadar gidecek. Para cezalarını artıracağız. Ben bunların takipçisi olacağım. Bu yüzden bu mücadeleyi devam ettireceğiz. Sadece Aydın’ın değil, Manisa’nın, İzmir’in, Muğla’nın sorunu. JES’ler iyi amaçlarla da kullanılabilir. Ama onlar tarımı, toprağı, suyu, insan sağlığını, çevre sağlığını, ekosistemi bir kenara itip şirketlerin rantını tercih ediyorlar.

Halk sağlığıyla ilgili Baro’nun bilgi talep ettiği, ancak Bakanlığın vermediği anlatıldı.

Aydın’da kanser vakalarının diğer yerlere göre arttığını ben doktor arkadaşlardan öğrendim. Bu konuyu araştırma ve soru önergelerinde de gündeme getirdim. Hangi hastalıklar artmış? Erken doğum vakalarındaki artış oranları nedir? Araştırma önergem reddedildi, soru önergeme yanıt gelmedi.

Aydın, Manisa, İzmir, Denizli, Muğla; beş ilde koordineli biçimde çözüm sağlanması gerekiyor. İnsan sağlığını, halk sağlığını, bitki sağlığını, ekosistemi dışlamak kadar kötü bir şey yok. Bu ürünler, bu topraklar şirketlerin rant hırsına mı bırakılacak? Elektrik nerede, ısıtma nerede? Nerede seracılık? Üretime yönelik hiçbir şey yok. İstihdam da yok. Aydın, Manisa, Alaşehir JES mezarlığı hâline geldi. Manisa Sarıgöllüleri tebrik ediyorum. Sokmadılar JES’i Sarıgöl’e. Öyle bir şey ki bu JES, asitli yağmurlar rüzgârla uzak mesafelere taşınıyor, Sarıgöl’e de gidiyor.

Bunları anlatınca bize incir düşmanı diyorlar. Arkadaş yurtdışından geri dönen, iç piyasaya sürdüğünüz aflatoksinli incirlerden haber verin. Elektrik enerjisine JES’lerin katkısı sadece %1,7. Başka şekillerde, mesela güneşten de elde edebilirsiniz. Peki ya incir?

Hava ve su kirliliğiyle ilgili herhangi bir ölçüm verisi var mı?

Belediyenin hava kirliliğini, JES’lerin neden olduğu hidrojen sülfür değerlerini saptayan ölçümleri var. Ancak bu iş sadece yerelde yürütülecek bir mücadeleyle halledilemiyor. EPDK’da imza atanlara müdahale etmedikten, şirket lobilerine dur demedikten sonra bu işi başaramayız. Baroların çevre davalarına, hak ihlali davalarına müdahale etmelerini engellemeye çalışıyorlar. Mimar, mühendis, tabip odalarını cezalandırmak için her şeyi kullanıyorlar. Öyle bir kötülük ki!.. Her yerde. Yani hak mücadelelerine her yerden saldırı geliyor.

Türkiye’nin her yerinde çevre tahribatı sürüyor. İktidara gelirseniz bunu düzeltmeye nereden başlayacaksınız?

Biz anayasal hak ve özgürlüklerin kullanılacağı, denge, denetleme ve hesap verilebilir, şeffaf, demokratik bir parlamenter sistem, hukuk devleti inşa etmek istiyoruz. Hukuk devleti, kuvvetler ayrılığıdır: yasama, yargı ve yürütmenin birbirini denetlemesidir. Köylüler dava açtıklarında, yargının bağımsız, tarafsız olduğunu bilebilsinler. Şirketlerin veya belirli lobilerin baskısı altında karar vermeyen, vatandaşın hakkını koruyan özgür bir yargı olmalı. Bizim ilk meselemiz, demokrasi ve özgürlüklerin sağlanması. Yanlış bir JES, denetimsiz bir yapı karşısında toplanma, gösteri yapma, düşünce açıklama hürriyeti, yaşam alanlarını koruma hakkı. Jandarmanın şirketi değil, vatandaşı koruduğu bir sistem. İkincisi JES’lerle ilgili ruhsatların kümülatif etki değerlendirmesiyle verilmesi. Murat Dağı’nda yapılacak bir siyanürle altın çıkarma işlemenin ta buraya kadar vereceği zarar düşünülecek. Üç kuruş para gelecek diye çevreyi bir kenara itmeyeceğiz. JES lobilerinin Bakanlıklarda oyun oynamalarına izin vermeyeceğiz.