Kömür Değil, Ömür İsteyen
Avdan’ın Mücadelesi

8 HAZİRAN 2023

Avdan, Denizli’nin Tavas ilçesinde yer alan, kömür madeni tehdidi altında bir köy. Madene karşı mücadele yürüten Avdan Platformu’nun sözcüsü Ozan Orpak, Büyük Menderes İnisiyatifi’nin avukatlığını da yapıyor. Türkiye Barolar Birliği (TBB) Kent ve Çevre Komisyonu Yürütme Kurulu üyesi olan Orpak, 2014’ten bu yana Denizli’deki çevre davalarını takip ediyor. Ozan Orpak’la Avdan’da termik santrale karşı başlayan, kömür madenine karşı hâlâ devam eden mücadele sürecini konuştuk.

Büyük Menderes İnisiyatifi’ne nasıl dahil oldunuz?

Büyük Menderes Ege’nin can suyu. Uşak’tan başlayan, Aydın, Denizli, İzmir’i kapsayan ve Antalya’ya kadar uzanan Menderes Havzası, özellikle Aydın-Denizli hattında, adına jeotermal denilen çok vahşi, kapitalist saldırılara uğruyor. Jeotermalin neden olduğu tahribatı Denizli’de bilfiil gözlemliyoruz. Sarayköy, Buharkent, Germencik, Musalla, Güzelköy, Akçay’a kadar olan bölgede çıkartılan jeotermal hiçbir şekilde reenjeksiyon yapılmadan doğrudan doğaya ve Menderes’e salınıyor. Bölge insanlarına, çevreye, hayvancılığa, tarıma onulmaz zararlar veriyor. Büyük güçlerle, büyük şirketlerle mücadele ediyoruz. Bu nedenle Büyük Menderes İnisiyatifi’ne dahil olduk.

Jeotermal için 2500-3000 metreden çekilen akışkanın yüzde 70’i kanserojen maddelerden oluşuyor; çıkarıldığı yere reenjekte edilmesi gerekiyor. Maliyetten kaçınan şirketlerin yüzde 90’ı bunu yapmıyor. Basit makinelerle 300-400 metreye bastıkları zehirli akışkan mutlaka bir yerlerden patlayıp tarlaları mahvediyor; yeraltı sularına karışıyor. Akışkanlar sabah beş buçuk-altıda, Türkiye’nin uyuduğu saatlerde reenjekte ediliyor. Denizli-Aydın hattından, Menderes Ovası yakınından sabah geçerseniz her yer zehirli buhar. Tarla sahipleri patlamayı bize bildiriyor. “Hemen mahkeme sürecini başlatalım” diyoruz. Ertesi gün vatandaşın tarlasını nakit para karşılığında şirketin satın aldığını öğreniyoruz. Şikâyetinden dönmeyenler de var. Davalarımız devam ediyor. Büyük Menderes İnisiyatifi olarak vahşi bir güce karşı mücadele veriyoruz.

Avdan’da kömür madenine karşı yürütülen mücadeleyle yolunuz nasıl kesişti?

Süreç 2000’lerde başlıyor. Denizli’nin Kale ve Tavas bölgelerinde, Beyağaç ilçesinde kalitesi ve kalorisi düşük olsa da ciddi bir kömür rezervi var. 2012’de Tavas’ta Yenipınar Köyü’nde, Altınova ve Solmaz mahallelerinde termik santralle ilgili bir Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) çalışması başladı. Dönemin Denizli Mimarlar Odası Başkanı, rahmetli Cüneyt Zeytinci’nin önderliğinde Avdan Platformu’nu oluşturduk. Yaklaşık 36 bileşenden oluşan bir yapı. Mücadele tam da bu noktada başladı. Asıl amacın, Avdan’daki kömürün çıkarılarak 130 kilometre mesafedeki Yatağan Termik Santrali’ne sevk edilmesi olduğunu sonradan anladık.

ÇED süreci termik santral için mi, kömür madeni için mi başlatıldı?

Kömür lafını ağızlarına almıyorlar, sadece “termik santral” diyorlar. Kimseye haber vermeden, Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü’nde beşi belediye personeli, yedi kişiyle bir halkın katılımı toplantısı yapılıyor. Alınan karara muhtarlık imza atıyor. Bu teşebbüs 2015-2016 ekonomik kriziyle askıya alınıyor. 2016’da yeniden termik santral dillendirilmeye başlıyor. Benim yolum da platformla o zaman kesişiyor. Köyümüz Avdan’a beş kilometre uzaklıktaki Gölbaşı Köyü. Babam köyümüzde kömür mücadelesini verenlerden. Ondan bana geçti mücadele.

İktidar “Biz bunu yapacağız! Kimse enerjiye karşı çıkamaz!” diye diretiyor. Avdan Platformu bütün Denizli’yi ayağa kaldırdı: “Biz Denizli’de termik santral istemiyoruz!” Bu mücadele iki yıl sürdü. 2018’de Denizlililerin tepkilerini gören iktidar yanlısı belediye başkanları da termik santrale karşı çıktı. 2019’da yüz otobüs insanla Ankara’ya gitmeyi kararlaştırmıştık. Denizli’nin AKP milletvekilleri projenin durdurulduğunu açıkladı. 2020’de projenin durdurulduğuna dair bir yazı tebliğ edildi bize. “Konu kapandı” diye düşünürken 2021 başında, Bereket Enerji’yle bağlantılı olduğunu iddia ettiğimiz, Avdan A.Ş. harekete geçti. Çevreden toprak satın aldıklarını duyduk. 13 Ocak 2022’de acele kamulaştırma kararı çıktı. Biz asıl olayın kömür olduğunu, santralin kamuflajdan başka bir şey olmadığını öğrendik. Bilgilendirme toplantısında kömür işletme tesisinden değil, termik santralden, kül depolama alanlarından söz ettiler. “Ne santrali, hani bu iş bitmişti?” dedik. Sonra kömür mevzusu geldi. Toplantıda Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü’nden kimse yoktu. Resmi değildi, ama kolluk kuvvetinin önlem aldığı, şirket temsilcilerinin bulunduğu bir toplantıydı. Biz o toplantıyı bitirtmedik.

Acele kamulaştırma kararından sonra Avdan’da neler değişti?

Birbirimize “Haberimiz olmadan Avdan’da yeni ve değerli bir maden mi bulundu?” diye sorduk. Acele kamulaştırma kararının kömür için alınmaması gerektiğini çocuklar bile bilir. Mühendis, kadastrocu arkadaşlarla kamulaştırılan alanı ayrıntılarıyla analiz ettik. Köylülerin hepsi bize ılımlı yaklaşmadı. Acele kamulaştırmanın üçüncü günü bazı köylüler, paralarını almaları için şirket çalışanlarınca adliyeye jiplerle taşındı. Maddi zorlukları olanlar direnemediler. İkilemde kalanlar, davasından vazgeçmeyenler de vardı. O dönemde hem vicdani hem hukuki durumlar yaşadık.

Devletin tutumu bir yana, bizi en çok zorlayan nokta ekonomik durumdu. 554 parsel alan, 45 dava. Bir davanın maliyeti 9 bin liradan fazla. Altından kalkmak zor. Platform olarak aramızda para topladık. Köylüler bir bisküvi kutusuna para attılar. İmece usulü açtığımız kırk beş davanın hepsi, haritada belirlediğimiz SİT alanı, birinci sınıf tarım arazisi gibi stratejik yerlerdi. Bu stratejik yerler nedeniyle yürütmeyi durdurma talebimiz kabul edildi.

Davanızdan daha detaylı bahseder misiniz?

Ankara’da, Danıştay 6. Daire’de duruşmamız var. Bizim için güzel haber, savcının da projenin iptalini istemesi. Resmi olarak yaklaşık on üç avukatla, ama resmiyette gözükmeyen elli kadar meslektaşımızla bu eşitsiz güçler savaşında mücadeleye ediyoruz. Kazanacağız, umutluyuz. 5 Temmuz’da bu süreç bitmeyecek kuşkusuz. Amacımız, kamulaştırma süreci sonrasında elde kalan mevcut alanı korumak. Daha fazla alanı yok etmesinler, daha fazla zarar vermesinler istiyoruz.

Projenin davası sürerken şirket bir yandan faaliyete geçmiş.

Kamulaştırma kararından bir gün sonra, 14 Ocak’ta şirket faaliyetlerine başladı. İlk başta kazdıkları yerler tepelik, makilik alanlardı. Martta bir sabah köylüler kalktıklarında baktılar ki, tarlalarında ekinleri yok. Türk bayraklarıyla oraya giden vatandaşlara “vatan hainisiniz” diye bağırdılar. Bayraklara tutanakla, suç aleti olarak el koydular. Greyderlerle vatandaşların üzerine yürüdüler, kamyonlarla sıkıştırdılar. Yine de biz, hiç hukuk dışına çıkmadık. “Dedemin mezarını kazıyorlar. Silahla bekleyeceğim” diyenleri sakinleştirdik.

Basının bize olumlu katkısı oldu. Basın geldiğinde çalışmalar iki-üç gün de olsa durdu. Sesimizi kamuoyunda sürekli duyurmaya çalıştık. Ufak tefek gösteriler, konserler, kahve toplantıları organize ettik. Halkın motivasyonunu yüksek tutmak zorundaydık. Mücadele sadece beş-on avukatla olamaz. Halk desteği olmadan hiçbir şey yapamayız.

Saha çalışmasında Avdan Platformu’ndan Hatice Teyze’yle görüştük. Şirket kendisinden şikâyetçi olmuş, neden?

Hatice Teyzem’le Bekir Amcam bizim başrol oyuncularımız. Tarlalarında ekinler vardı, şirketin orayı kazdığını gördüler. Hatice Teyzem koca greyderlerin, kepçelerin, kamyonların önüne geçti. “Hiçbir yere gitmiyorum” dedi. Oradaki şirket müdürlerinden biri şikâyetçi oldu. Hatice Teyzem’e isnat edilen suçlar: kamu görevlisine hakaret, tehdit, görevini yaptırmamak. Ancak Hatice Teyze’nin karşısındakiler kamu görevlisi değil. İtiraz ettik. Denizli Ağır Ceza bizi haklı buldu. Şirket demiş ki, “Uzlaşırsanız şikâyetimizden vazgeçeriz”. “Hayır, asıl biz onlardan şikâyetçiyiz” dedik. Şimdi duruşma gününü bekliyoruz. Köyün yarısını adliyeye getirmeyi planlıyoruz.

Acele kamulaştırma kararı sonrasında hukuki süreç nasıl işledi?

Ziraat Mühendisleri Odası’ndan, Jeoloji Mühendisleri Odası’ndan, TMMOB’dan destek aldık. 60 günlük süreçte öncelikle bir pilot dava oluşturduk Danıştay’a. Vekalet almak için çetin kış koşullarında köye noter götürdük. Karşı çıktılar, “Noter köylerde noterlik yapamaz” dediler. Hayır! Noter her yerde noterlik yapabilir, vekalet alabilir. Köylüler ellerindeki üç kuruş parayı denkleştirip bize vekalet verdiler. Yirmi gün, gecenin geç saatlerine kadar dava hazırlığı yaptık. Davaları tek tek ayırmak gerekiyordu; her tarlanın yapısı, mirasçısı, yola yakınlığı vesaire farklıydı. 554 parsel, 3.750.000 metrekare alan. Yaklaşık iki yüz elli kişiden vekalet aldık. Sonuçta tam zamanında 45 dava açtık. 35 davanın duruşması Danıştay’da, 5 Temmuz’da görülecek.

Yürütmeyi durdurma kararına kadarki yargı sürecinden bahsedebilir misiniz?

Biz davayı açtıktan sonra Danıştay, Cumhurbaşkanlığı’na yazdı. Cumhurbaşkanlığı acele kamulaştırmayla ilgili neden böyle bir karar verdiğinin savunmasını yaptı. Cumhurbaşkanlığı’nın cevabına karşı biz de cevap yazısı yazdık. Aynı süreç, davaya dahil olan Avdan A.Ş. ve Devlet Su İşleri’nin beyanlarında da yaşandı. Nisan 2023’te yürütmeyi durdurma talebi çıktı Danıştay’dan. Biz şirket faaliyetlerinin durdurulması için bir basın toplantısı yaptık. Ancak olumlu bir yanıt alamayınca, İdare Mahkemesi’ne yazıyla başvurduk. Şirket “Faaliyetlerimizi durdurmamız gerekmiyor” dedi. Halbuki yürütmeyi durdurma kararı çok açık! Halen devam eden bir yargılama aşamasındayız. Mücadelemizi sürdürüyoruz. Ben dahil bütün köy halkı 8 Haziran 2023, saat 16:52 itibariyle şirketin faaliyetlerini durdurmadığını teyit edebiliriz.

Kömür madeni projesi için ÇED gerekli görülmemiş mi?

Normal kamulaştırma kararlarının ana temeli olan ÇED bu süreçte uygulanmadı. Oysa ÇED hayati. Biz de zaten onun mücadelesini veriyoruz.

Avdanlılar ile Akbelen’de direnen İkizköylüler arasında özel bir ilişki gelişti bu süreçte.

İkizköy artık bizim kardeş köyümüz. İkizköylüler, sağolsunlar yağmur, çamur demediler, bize omuz verdiler. Dertlerimizi paylaştık. İkizköylüler bizi davet etti. Biz bu davete projeye olumlu bakan vatandaşlarımızı götürmeye çalıştık. Gittiler ve işlerin iç yüzünü kendileri gördüler.

Avdan Platformu’nun sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkileri nasıl?

Halkla, STK’larla dayanışma var. Denizli Barosu’nun mevcut yönetiminin Avdan’a ilişkin olumlu veya olumsuz bir kararı yok. Türkiye Barolar Birliği ise Avdan konusunda çok hassas; Mimarlar Odası, Tabipler Odası, Eczacılar Odası, Ziraat Odası, Türkiye Ormancılar Derneği temsilciliği her zaman yanımızda. Sosyal medya sayesinde ulusal çapta sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Toplantılarımıza dernek başkanları, orman mühendisleri, hatta devlet memurları da katılıyor.

Danıştay’ın, yürütmeyi durdurma kararında atıf yaptığı husus, bir bakanlıktan, bir kurumdan görüş alınmamış olması. Bu, karşıdaki aktörlerin kolayca aşacağı bir engel gibi geldi bize.

Danıştay, sadece bir kuruma bağlı olarak yürütmeyi durdurma kararı verdi. Ancak Danıştay kararında mülkiyet hakkından tutun da çevresel etkilere, hatta Paris İklim Sözleşmesi’ne kadar pek çok hususa atıf var. Bu süreç bizim açımızdan olumsuz sonuçlanabilir. Davanın Danıştay pozisyonundan çıkıp Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru pozisyonuna dönebileceğini biliyoruz. AİHM’e kadar gidebilecek bir hukuki yol olduğunu da biliyoruz. 5 Temmuz 2023’teki karar duruşması bir son değil. Biz Danıştay’dan lehimize bir karar çıkacağı umudunu taşıyoruz.

Köylülere “Biz size git demeyeceğiz, siz zaten kendiniz gideceksiniz” diyen şirkete ne dersiniz?

O şirkette çalışanlar, üzerinde “Karayolları”, “Ulaştırma Bakanlığı” yazılı sarı yelekler giyiyorlar. Bu yeleklerle kendini devlet memuru gibi gösteren şirket çalışanları, köylüleri tahrik edici tavırlar sergiliyor, onlara tepeden bakıyor. Avdan halkı bu tavır karşısında sükûnetini korudu. Kendilerine yönelik en ufak bir şey olsa, hemen “Bizi çalıştırmıyorlar, bizi engelliyorlar” diyerek koşa koşa savcıya gidiyorlar, jandarmayı çağırıyorlar. Bu şirket inşallah bir gün gidecek. Bize karşı sarf ettikleri cümleleri onlara iade edeceğim günü büyük bir heyecan içinde bekliyorum.