İncir ve Zeytinin Memleketi

28 NİSAN 2023

Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO), tarım arazilerinin korunması ve geliştirilmesinden sorumlu olan, aynı zamanda amaç dışı kullanımına açma yetkisi taşıyan Toprak Koruma Kurulu’nda[1] temsiliyet hakkı bulunan sivil toplum kuruluşlarından. ZMO Aydın Şubesi Başkanı Zeki Oymak,[2] Toprak Koruma Kurulu üzerinden takip ettikleri arazi dönüşümünü, ilin temel geçim kaynağı olan tarımın durumunu, Aydın’daki enerji ve altyapı projelerinin tarıma etkilerini değerlendirdi.

İncir Aydın’la özdeşleştiriliyor, bu durumdan ve nedenlerinden söz eder misiniz?

Aydın mikroklima bir alan. Kendine özgü ekosisteminde Sarılop incir üretilir. Dünyadaki kuru Sarılop incirin yüzde 90’ından fazlası Aydın’da üretilir. Burada yüksek sıcaklık, yöreye özgü rüzgâr ve nem koşulu var. İncir yüksek nemi hiç sevmez, çok hassas bir dengede yetişir. Ekşilik böcekleri yüksek nemde rahat çalışarak inciri bozar. Aydın’daki eşsiz nem dengesine dokunduğunuz an incirin kalitesini ve üretimi bozarsınız.

İlimizde şu an iki binin üzerinde kuyu var. Her kuyu akışkan üretir. Aydın’da pek çok insan bilir ki, zaman zaman bu akışkanın bir kısmı havaya, bir kısmı dereye verilir. Havaya verileni nem değerlerini bozar; yere verileni toprağı, yeraltı su kaynaklarını kirletir. Bu risk, göze alınabilecek bir risk değil. Aydın tarımı için jeotermal enerjiden daha büyük tehdit yok.

“Enerjiye de ihtiyacımız var, daha az incir yetişse ne olur?” diyenlere ne söylemek istersiniz?

Aydın’ı olduğu gibi korumak, enerjiyi jeotermalden üretmekten çok daha kârlı, çok daha demokratik ve ekolojik. Enerjiye ihtiyaç var, ama Türkiye’de jeotermalden elde edilen enerji toplam enerjinin yüzde 2’si bile değil. Olmasa da olur. Bu enerji miktarını başka kaynaklardan da üretebilirsiniz, ama Aydın’daki ekosistemi bir daha geri getiremezsiniz.

Aydın’ın bu kendine özgü ekosisteminde tabiat incir dışında neler sunuyor bizlere?

Aydın’da ürün yelpazesi çok geniş. İncir ön plana çıkıyor, ancak çoğu kişi bilmese de Aydın kestanenin, enginarın en çok üretildiği, en çok zeytin ağacının bulunduğu ildir. Türkiye’de deve ve yerli kara sığır en çok Aydın’dadır. Aydın enlerin şehridir.

Tarımsal kimyasalların da en yoğun kullanıldığı il Aydın mı?

Maalesef, doğru! Yine de köylü, eğer ekonomik anlamda kendisine fazladan bir katkı sağlamayacaksa, pestisit kullanmıyor. Mazot fiyatları arttıkça makine kullanımını minimalize edebiliyor. Öte yandan fiyat baskılanması olursa veya fiyat önde koşmaya başlarsa durum tersine dönebiliyor.

Aydın’ın görünen yüzü ovası, kentin yüzde 20-30’una denk geliyor. Ovada kimyasal baskı var. Aydın’ın ekonomik yüzü, tarım üretiminin yapıldığı bölge bu ovanın dışında. İncir, kestane, zeytin vesaire ovanın dışında üretiliyor. Burada yoğun tarım yapılmıyor; geleneksel yöntemlerle ekstansif tarım yapılıyor. Kimyasal kullanımı da yok denecek kadar az. Gübre bile kullanılmaz.

Bölgede tarımsal üretime zarar veren etkenler neler?

Bizim için sürdürülebilirliğe en büyük tehditler, jeotermaller, kimyasallar, Menderes’in kirliliğinin sulamayla sebzeye, meyveye taşınıyor olması. Zeytinlikleri tehdit eden maden araştırmaları, maden sahaları da sorun. Her yer tehdit altında, her yerde problem. Hepsi bir araya gelince yavaş yavaş burayı yaşanmaz hâle getiriyor.

Jeotermallerin, incirde görüldüğü gibi, ürünlerin kalitesine olumsuz etkileri oldu. Ayrıca yanlış deşarjların ya da kazaların toprak kirliliğine neden olması da büyük bir risk. Kirlenen toprağı temizlemek neredeyse imkânsız. Ağaçlar için hayati önem taşıyan, tozlaşma yapan böceklerde de ciddi kayıplar var. Ancak “ağır metaller yüzde 100 jeotermal kaynaklıdır” diyen, net sonuçlara dayalı bir araştırma yok. Geçen yıl incirde aşırı nemden kaynaklı zarar ziyan tespit ettik. Nemin yüzde kaçı jeotermal kaynaklı, yüzde kaçı meteorolojik hareketlerden kaynaklı, bilemiyoruz.

Aydın Ovası “büyük ova” ilan edilmiş, bu kavram ne anlama geliyor?

Tarla tarımının yoğun olarak yapıldığı yerlerde sınırlamalar getiren, tarım arazilerinin amaçları dışında kullanımını önlemeye yönelik bir kanun.[3] Amaç tarla tarımı yapılan yerlerde işgali önlemek. Aydın Ovası, Davutlar Ovası, Karpuzlu Ovası “büyük ova” kapsamına alındı.[4] Çıkarılan yasadan sonra Toprak Koruma Kurulu oluşturuldu. Valinin yetkilendirmesiyle vali yardımcısı başkanlığındaki kurulda kurum amirleri, Tarım İl Müdürlüğü yetkilileri, demokratik meslek örgütleri bulunuyor. “Büyük Ova” kapsamındaki arazisini jeotermal, turistik işletme, benzinlik gibi tarımdışı amaçlarla kullanmak isteyenler kurula başvuruyor. Vali yardımcısı, kamu yararı görürse, yetkisini kullanarak, oylama sonucunda inşaat izni verebiliyor. Tarımsal amaçlı inşaatlar da olabiliyor. Valiliğin taraf olduğu projelerde resmi kurullar onaylıyor. “Enerjimiz, elektriğimiz olmazsa mağara dönemine döneriz” mantığı var. Bu kurulda Ziraat Mühendisleri Odası olarak biz de varız. Tarımdışı alınan kararlara şerh düşüyoruz, dava sürecini işletiyoruz. TEMA Vakfı (Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı) da “büyük ova” sınırları içindeki tüm taleplere ret cevabı veriyor, olabildiğince yargı yoluna gidiyor.

“Burası çok kıymetli, tehdit altında, ‘büyük ova’ ilan edelim” diyenle kamu yararını öne sürerek faaliyetlere izin veren aynı devlet. Burada bir mantık hatası yok mu?

Buna “talan mantığı” diyorum. Jeotermal de, madencilik de, kontrolsüz pestisit kullanımı da en kısa yoldan, en hızlı kâr elde etme güdüsüyle yapılan işler. Bu siyasi yaklaşımdan kurtulunduğunda bu işler çözülebilir.

JES’lerin şehirde istihdam yarattığı doğru mu?

JES’ler bekçilik dışında bir istihdam yaratmıyor, çünkü tamamen otomasyona bağlı bir sistem. Aydın Ovası’nda 2000’den fazla kuyu, 40’ın üzerinde faal JES var. Bunlar için on bin dekar üzerinde arazi kamulaştırıldı. İnsanların elinden bu arazi alınıp çokuluslu şirketlerin eline verildi, mülk transfer edildi. Aydın’ı tehdit eden otoyol meselesi de var, otoyol için 15 bin dekara yakın arazi kaybettik. Aydın’da, insanlık varolduğu sürece ihtiyaç duyacağı tarım toprakları 20 yılda yüzde 20 civarında azaldı, mesele tam da bu.

Belediyeler nasıl bir rol oynuyor?

Belediyeler ne yazık ki negatif bir rol oynuyor. Tarım toprakları üzerinde çok ciddi bir baskı da kontrolsüz şehirleşme. Toprak Koruma Kurulu’nda belediye temsilcisi de bulunuyor, ama tavırları Ziraat Mühendisleri Odası ve TEMA kadar net değil. Bizimle birlikte şerh düştükleri bir konu görmedim şimdiye kadar.

Jeotermal enerji santralleri ne zamandır gündeminizde?

2007’ye kadar jeotermal kuyu açmak için vatandaşın rızası aranıyordu. 2007’de kanuna tabi olunca, gönül rızası yerini acele kamulaştırmaya bıraktı. Aydın tarımsal nüfusun en yoğun olduğu illerden biri, insanlar topraklarını vermek istemiyor, direniyordu. Acele kamulaştırmayla vatandaşın direnci kırıldı. Vatandaş bir nevi tehdit edildi, “ya verdiğim paraya sat ya kamulaştırırım.” Mahkemeye gidersen, şirketlerin sunduklarının çok altında, devletin belirlediği paraya razı olmak zorundasın. Vatandaş çaresiz kaldı.

Şirketlerin nereye kuyu açacaklarını, bu faaliyetin ekonomik olup olmadığını tespit etmek için tarlaya girmeleri gerekiyor. Acele kamulaştırma yapma hakları var, ama köylünün de arama kuyusu açacakları yeri tespit etmek için tarlasına girilmesine izin vermeme hakkı var. Yer tespiti çalışmalarında köylü ilkin uyanmadı. Ayak bastı parası olarak verdikleri 10 bin lira hoşuna gitti. Böylece tespitler yapıldı.

Somut örnek var mı?

Kızılcaköy örneği var, orada kuyu çalışması yapılamadı. Yerel direniş şart! Yerel direnişle birlikte hukuki direniş sonuç verdi. Mezeköy’deyse yerel direnişi aşmayı başardılar. Kuyu açmak isteyen şirketler çatışmacı davranmadı, muhtarlarla, yörenin belediye başkanlarıyla ilişki kurdular. Bir isteyene beş verdiler. Köyün ihtiyaçlarını karşıladılar. Okul, yol, su şebekesi yaptılar. Şirketler tek tek kişilere değil, yatırımlar yaparak genel anlamda köye rüşvet verdiler. Bu duruma uyanan köylerde direnişi aşamadılar.

Bir köydeki direniş başarılı olurken neden diğerinde başarısız oluyor?

Mezeköy’deki yerel direnişe STK’lar olarak ciddi katkı verdik. Acele kamulaştırma kararı alınır alınmaz, ZMO olarak müdahil olduk, arazisi istimlak edilecek kişilerle birlikte dava açtık. Arama kuyusunun açılacağı yerin tarım dışına çıkarılmasıyla ilgili süreçte valilik “ÇED gerekli değildir” kararı vermiş; ona da dava açtık. Davalar sürerken ilgili alanlara girilmesine engel olmaya çalıştık. Asıl direniş oydu, ama güçlü bir direniş kurgulayamadık. Direniş zayıftı, hükümet güçleri de Kızılcaköy’den tecrübeliydi. Müthiş bir güç yığdılar. En zayıf olduğumuz anda, gece 2’de bastırdılar, ezdiler direnişi. Aldığım darbelerden iki ay göğsüm ağrıdı. Benimle birlikte yirmi kadar arkadaşımızı karakola götürdüler. Oradaki asıl sıkıntı, yerel halkın bu direnişe çok güçlü bir şekilde katılmamasıydı. Aslında herkes karşıydı, ama o yörenin insanı muhafazakâr ve milliyetçi. Direnişi “Askerin karşısına çıkmak, devletin karşısına çıkmak, vatanın karşısına çıkmak” olarak algılıyorlar. Köyden sadece kadınlar, genç kızlar vardı, erkekler yoktu. Muhtar biraz insanların yanında olmaya çalıştı, ama net bir “Hayır! Biz hep beraber karşı çıkıyoruz” filan demedi, diyemedi. Sadece CHP Milletvekili Hüseyin Yıldız, İYİ Parti Milletvekili Adnan Sezgin sonuna kadar oradaydılar. Otuz beş kadar köylü, sivil toplum örgütü temsilcileri, yaklaşık 200 kişiydik. İçlerinde 90 yaşlarında bir ninemiz de vardı. Asasıyla jandarmaların önündeydi, “Geçemezsiniz!” diye bağırıyordu.

Açtığınız davalar ne durumda?

Mezeköy’le ilgili iki davamız var. Birisi “ÇED gerekli değildir” kararının iptali için İdare Mahkemesi’nde, diğeri Cumhurbaşkanlığı’nın acele kamulaştırma kararnamesinin iptali için Danıştay’da açtığımız dava.

Fatsa Doğa ve Çevre Derneği, fındık lobisini harekete geçirerek üretime verilecek zararlar üzerinden bir strateji izleyip Fatsa’daki altın madenine geri adım attırmış. Bu strateji Aydın’da işe yarar mı sizce?

Muhalif olsun, siyasi iktidara yakın olsun Aydın’da yaşayıp da jeotermale karşı olmayan hiç kimse yok. “Haydi eyleme, basın açıklamasına” dediğimizde orada olmazlar. Bazı yapılar meselelerin ufak tefek görüşmelerle, siyasi iktidardan ricalarla çözülebileceğini düşünür, ama çözülmüyor işte. Başaralım, başaramayalım biz meseleleri direnerek çözmeye çalışıyoruz.

JES’ten kaynaklanan tahribatın geri döndürülebileceğini düşünüyor musunuz?

Ben bunun mümkün olmayacağını düşünenlerdenim. İktidar da değişse mücadeleyi sürdürmek durumunda kalacağımızı biliyorum. Siyasi iktidar sermayenin temsilcisidir. Kapitalist ekonominin gereği bu. İktidarlardan tek beklentimiz, birtakım kontrol mekanizmalarının geliştirilmesi.

[1] Her ilde Vali başkanlığında, Tarım ve Orman İl Müdürü başkan yardımcılığında en az 9 üyeden oluşan, tarım arazilerinin korunması, geliştirilmesi ve verimli kullanılmasına yönelik proje geliştirme, inceleme, değerlendirme ve izleme yetkisi bulunan, tarım arazilerini korumak üzere gerekli tedbirleri almakla yetkili olan kuruldur. www.yatirimadestek.gov.tr/sozluk/toprak-koruma-kurulu

[2] Bu söyleşi, Zeki Oymak ve Aydın Ziraat Mühendisi Odası Yönetim Kurulu üyeleri Özlem Doğan ve Özkan Aydemir’in beyanlarını içermektedir.

[3] 2005 tarihli 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’yla tarımsal üretim potansiyeli yüksek, erozyon, kirlenme, amaç dışı veya yanlış kullanımlar gibi nedenlerle toprak kaybı ve arazi bozulmalarının hızlı geliştiği bazı ovalar, büyük ova koruma alanı olarak belirlendi.

[4] 2 Haziran 2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan kararla “büyük ova” kapsamına alındılar.