27 NİSAN 2023
Aydın’da yaşayan Avukat Akın Yakan, Büyük Menderes ve Gediz havzalarındaki jeotermal enerji santrallerine karşı açılmış davaların birçoğunun avukatlığını yapıyor. İptal kararlarına rağmen defalarca tekrar başlatılan projelerden bahseden Yakan, mahkeme ve bilirkişilerin jeotermal enerji santrallerinin (JES) neden olduğu tahribatla ilgili görüş bildirmek ve bağlayıcı karar almaktan çekindiğini anlatıyor.
Bize kendinizi tanıtır mısınız?
32 yıldan beri avukatlık yapıyorum. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. 1991’den beri hak ihlallerinin olduğu her yerde mücadele verdik. 2013-2014’ten sonra çevre hukukçusu olduk.
JES’ler gündeminize nasıl girdi?
Menderes Havzası’nda biraz geç uyandık. Hap bilgilere kanıp jeotermal santrallerin çevre dostu sistemler olduğuna inanmışız. 2013’ten sonra zararlarını görmemizle birlikte mücadele başladı. Mücadelemize kadar açılan 28 santral var maalesef. Sonra birçok santralin açılmasını engelledik.
Jeotermallerle ilgili sonradan fark ettiğiniz zararlar neydi?
Jeotermal kaynak çıkarılıp, ısıdan enerji elde edip kullanıldıktan sonra, yeraltına aynı noktaya reenjekte edilir. Türkiye’de faaliyetteki jeotermal santrallerin hiçbirinde çıkartılan gazın yoğuşturulması teknolojisi olmadığı için, çıkarılan 100 birim maddeden 60 birimi reenjekte edilebiliyor. 40 birim, gaz olarak doğaya salınıyor. Ağır gazlar 40 gün boyunca havada asılı kalıyor. 52 kilometre çapında bir dairedeki bütün coğrafyayı etkileyebiliyor. Halkın katılımı toplantılarından birinde bir köylü elinde beş litrelik su bidonuyla geldi. Sapsarı. “Şu suya bir bakar mısın?” dedi. Kapağını açtım, leş gibi hidrojen sülfür kokuyor. “Dün akşam köye yağmur yağdı. Yağmurla birlikte yeryüzüne inen su bu” dedi. Bu dramatik örneği görünce tüylerim diken diken oldu. Üç-dört kilometre kuzeybatımızda İkizdere Barajı var. Aydın’ın bütün içme suyu ihtiyacını karşılıyor. Havada asılı duran gazlar yağmurla iniyor, barajda birikiyor. Bu kadar vahim bir durum.
JES’lerle mücadele etmeye nasıl başladınız?
2007’de jeotermal kaynaklarla ilgili özel bir kanun çıktı. İki yıl sonra Aydın’daki ruhsat alanları ihaleye çıktı, jeotermal santrallerin yapımına girişildi. Diyelim ben ruhsat sahibiyim. Mal sahibi toprağını kiralamak, satmak istemiyor. Kanunun öngördüğü uzlaşmama tutanağını tutuyorum. İlgili valiliğe diyorum ki “Taşınmaz maliki bana yerini kiralamıyor, satmıyor. Lütfen benim adıma burayı kamulaştırın.” Kamulaştırma işlemi, ancak kamu yararı varsa devlete tanınmış bir hak. İstisnai bir hüküm devreye giriyor. Valilik bu yeri kamulaştırıyor. Kamulaştırma bedelini devletin ödemesi gerekiyor, ama şirket ödüyor! 2013-2014’te mücadele Germencik Tekin Köyü’yle başladı. Kapama zeytin bahçelerinin arasında cennet gibi bir alandı. “ÇED gerekli değildir” kararı verilmişti. İlk iptal kararını aldığımız dosya. Sonra Germencik’te Maren, Güriş, Beştepeler’in yapmaya çalıştığı santrallerle, Kuyucak tarafındaki davalarla devam etti.
Ne tür davalar açıyorsunuz?
Eğer kamulaştırma veya acele kamulaştırma varsa, Kamulaştırma Kanunu’na göre iptal davası açılabiliyor. Çevre Kanunu ve Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği’nin hükümleri çerçevesinde iki tür dava açıyoruz. “ÇED gerekli değildir” kararlarını, daha küçük ölçekli projelere valilikler veriyor. Herhangi bir çevresel zararı yoktur; bu proje yapılabilir demek bunun meali. ÇED olumlu kararını daha karmaşık projeler için Bakanlık veriyor. Bu da ÇED yapılmıştır, çevresel etkileri olabilir, ama bu projenin herhangi bir zararı yoktur demek. Her iki dava da idare mahkemelerinde görülen iptal davaları. Haksız fiilden kaynaklanan zararın giderimi davası da açıyoruz. Mesela jeotermal santralin yanında bir incir bahçesi var. Araziden geçen borunun patlamasıyla yüzlerce ağaç kuruyor. Kuyucak’ta böyle bir dava açtık. Kuruyan ağaçların bedelini istedik. Mahkeme reel değerdeki azalmayı bir türlü kabul edip karar vermedi. Toprakta durum daha vahim. Mesela incir yetiştiremezsiniz, sadece bora dayanıklı bitkiler yetiştirebilirsiniz. Zararın giderimini istedik, kabul etmedi mahkeme. Dava istinaf aşamasında. Germencik’te bilirkişi raporuna rağmen apar topar davanın reddi kararı verildi. Emsal oluşması durumunda binlerce zeytin ve incir ağacının, taşınmaz sahiplerinin zararının karşılanması sonucu doğacak. Bilirkişiler, mahkemeler bu konuda görüş vermekten, bağlayıcı karar almaktan çekiniyor.
Aydın’da şu anda kırka yakın santral faaliyette. Yüzde 90’ı kapama zeytin bahçelerinde kurulmuş. Bu davalarda bizim en büyük dayanağımız, Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun ve buna bağlı yönetmelik. İptal kararı verilirken, mahkemelerin dayandığı en önemli yasal düzenlemelerden biri. Kanun diyor ki, zeytinlik alana en az üç kilometre mesafede zeytinle ilgili sanayi faaliyetleri dışında hiçbir sanayi faaliyeti yapılamaz, tesis kurulamaz. Türk hukukunda özel bir kanunla korunan tek bitki zeytin.
JES’ler başka nerelere yapılamaz?
Su kaynaklarının yakınına bu santrallerin açılmaması gerekiyor. Bu suyu, su kaynaklarına salıyorlar. Germencik’te bir ÇED kararı verildi. Sondaj noktasının beş metre yanından Menderes Nehri akıyor. On metre üstünden Devlet Su İşleri’nin sulama kanalı geçiyor. İki sulama kanalının arasına sondaj yapma cesaretini gösterebilecek bir şirket ve buna izin veren bir idareden bahsediyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde yerleşim alanlarında santral kuran başka bir ülke yok. Maalesef bizde ilkokulun elli metre yanına kurulan jeotermal santralden, sağlık ocağının dibine açılan sondaj kuyusundan bahsetmek mümkün. Kuyucak’ta, Germencik’te onlarca, yüzlerce örneği var.
Açtığınız davalar nasıl sonuçlandı?
30-40 dava açıldı herhalde. İlk başta yüzde 100’ünü kazandık. Fakat sonra yargı kararlarını delerek santraller açmayı başardılar. Özellikle Germencik Çevre ve Doğa Derneği’yle (GERÇED) yaptığımız mücadelede, “Bir santralin açılmasını engelleyebilmek için kaç tane iptal kararı almamız gerekiyor?” diye düşünmeye başladık. Germencik’te bir ÇED ilan edildi. İptal davası açtık. İzmir Dokuz Eylül ve Ege Üniversitesi’nden çok kıymetli akademisyenler geldi. Dediler ki “Burada santral kurulamaz.” Mahkeme iptal kararı verdi. Danıştay bu kararı “Aynı yörede, aynı dönemde üç dava takip edilmektedir. Üç dava da birbirine yakın davalar, projeler de yakın projelerdir. Bunlar için yeniden bir bilirkişi heyeti oluşturun. Birlikte değerlendirme yaparak yeniden karar verin” diyerek bozdu. O sırada Bakanlık projeyle ilgili iki-üç küçük rötuş yapıp yeni bir ÇED kararı verdi. O ÇED kararı için de dava açtık. Aynı proje için iki ÇED kararı ve iki dava ortaya çıktı. Isparta Burdur’dan bir bilirkişi heyeti tespit edilerek yeni raporlar alındı. “Bu proje uygun” dendi. Üç proje için de. Bu dava devam ederken “Yeni bir ÇED kararı verilmiştir” diyerek önceki dava ortadan kalktı. Meşhur Danıştay 6’ncı Dairesi onadı.
JES’lerle ilgili akademiden destek alabiliyor musunuz?
Akademisyenler görüş açıklamakta çekiniyor, herkes korkuyor. İki-üç yıl önce Türkiye Barolar Birliği, Aydın Barosu’yla birlikte çevreyle ilgili bilimsel bir toplantı düzenledi. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden bu toplantıya katkı sunmak için hiçbir akademisyeni ikna edemedik. 2010-2013’te İzmir Ege Üniversitesi’nden Profesör Doktor Mustafa Bolca ekibiyle birlikte Germencik’te, Alangüllü’de ayrıntılı bir çalışma yaptı. Yeraltı sularının, tarımsal dokunun jeotermal faaliyet nedeniyle olumsuz etkilendiğini ilk ortaya çıkaran akademisyenlerdendir. Ziraat Mühendisi Sunay Dağ, doktora tezinde Germencik’teki jeotermal santrallerin incir bahçelerine etkisini araştırdı. Santrallere yaklaştıkça bor, hidrojen sülfür gibi ağır metal oranının yoğun bir şekilde arttığını, santralden uzaklaştıkça bu etkinin azaldığını ortaya koydu. Buradaki davalarda bayrak niteliğinde kullandığımız raporlardan biri.
Bilgi edinme konusunda zorluklarla karşılaşıyor musunuz?
Yıllardan beri Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde birçok kurumdan talep etmemize rağmen bilgi alamadık. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, Anayasa’nın 56’ncı maddesinde hüküm altına alınmış olmasına rağmen, Aydın’la ilgili Sağlık Bakanlığı’ndan sağlık verilerine ulaşamıyoruz. 2017’de İzmir ve Manisa Valiliği’ne Bakanlık bir yazı gönderdi. “Gediz Havzası’ndaki yeraltı suları aşırı derecede kirlendi. Arsenik oranı normal değerlerin kat kat üstünde, yeni ruhsat vermeyin” dedi. Bu yazıya rağmen ruhsatlar verildi. 2013’ten beri Devlet Su İşleri’nden veri istiyoruz. Aydın’da yeraltı su değerlerinin ne olduğunu bilmiyoruz. Aydın Büyükşehir Belediyesi’nin hava kirliliği ölçümü verileri bizlerle paylaşılmıyor. Kanunlarla belirlenen bilgiye ulaşma hakkımız engellenmiş durumda.
Jeotermal santralleri hangi kurum denetliyor?
Santrallerin kontrolsüzce açılması, hukuksuzca ÇED kararları verilmesi iktidarın enerji politikalarının sonucudur. İçerik denetimini yapmak valiliklerin, Çevre Şehircilik İl Müdürlükleri’nin görevi. Belediyelerinse Büyükşehir Belediyeleri Kanunu’ndan kaynaklanan sorumlulukları var: Santralin dışında havadan, sudan numune alıp ölçmek, işyeri açma ve çalıştırma ruhsatlarını verme, olmayanları mühürleme, denetleme gibi. Aydın’da Mart 2019 itibariyle santrallerin yüzde 95’inin işyeri açma ve çalıştırma ruhsatının olmadığını tespit ettik. Yönetmelik uyarınca ikinci sınıf gayrı sıhhi müessese olan santrallerin çoğu 2012-14’te açıldı. Germencik ve Efeler dahil olmak üzere, CHP’li ve muhalif belediyeler, maalesef ruhsatsız santralleri kapatmadı, mühürlemedi. Germencik Belediyesi bu santrallere işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı verdi. On yıldan beri ruhsatsız olan santrallere hukuki bir kılıf giydirdi.
2019’da Aydın Barosu ve GERÇED, sorumluluğu olan, bu santrallerin ruhsatsız çalışmasına göz yuman Çevre Şehircilik Bakanlığı müdürlüklerindeki görevliler, valilikler, ilgili bürokratlar; ruhsatlandırılması sürecinde inisiyatif alması gereken belediyeler ve belediye bürokratları hakkında suç duyurusunda bulundu. İdare kamu görevlileri hakkında soruşturma izni vermedi. Takipsizlik kararıyla bu suç duyuruları kapatıldı.
İktidar değişikliği olsa var olan durum değişir mi?
Tamamıyla iktidarın enerji politikalarıyla, hukuksuzluklara göz yumulup yumulmayacağıyla ilgili. Gerçek anlamda bir hukuk devletine dönebilirsek, JES’lerin bu hâliyle faaliyetlerine devam edebilmesi olanaklı değil. Dünya Kalkınma Bankası’yla Çevre Bakanlığı’nın hazırladığı jeotermal enerji santrallerinin kümülatif etkisine yönelik bir raporda yoğuşturulamayan gazlara çözüm bulunması, önlem alınması gerektiği belirtilmiş. Bilimsel anlamda bir alanda bir santralin olmasıyla, yaygın bir şekilde 20 santralin olmasının etkisi ayrı. Kümülatif etki dendiği zaman hepsinin o coğrafyada yaratacağı tahribatın değerlendirilmesi gerekiyor. Son yıllardaki ÇED olumlu kararlarında kümülatif etki değerlendirmesi genellikle yapılıyor, ama geçmişte hiç yapılmamıştı. Peki yapılıyor da engel oluyor mu? Hayır, olmuyor.
Bölge halkının mücadelesinden bahsedebilir misiniz?
Mücadele tarzı ve yapısı değişkenlik gösteriyor. Aslında sosyolojik bir incelemeye konu olması lazım. Aydın’da dernekler yürütüyor. Beş-on kişiyle keşif yapıyoruz. Manisa’da ziraat odaları ve halk sahipleniyor. Mesela Kızılcaköy örneği çok önemli. Köyün yüzde 70’i önceki seçimlerde muhafazakâr partilere oy vermişler. Köyün kadınları jeotermal santralin verebileceği zararları öngörerek çok ciddi bir mücadele götürdü. Mücadeleye kadar hiç inisiyatif almamış, kendi emeğiyle, üç-beş dönüm toprağında incir, zeytin yetiştiren, ekip biçerek geçinen insanlar. Mücadelenin başarıya ulaşmasının en önemli nedeni, dayanağı kadınlar. Germencik’teki mücadeleyi GERÇED’le, bir avuç çevreci arkadaşımızın mücadelesiyle; Kuyucak’ta sivil bir inisiyatifle, iki-üç çevreci arkadaşımızla götürdük. Yoğun bir halk desteği olmadı. Gediz Havzası’nda mücadele tarzı daha farklı. Alaşehir’de Ziraat Odaları dava açıyor. Sarıgöl bence çok önemli. Üç-dört kez keşfe gittik. Binlerce insan pankartlarla, bayraklarla yolu kapatmışlar. Bir gün keşif çok geç başladı. Gece karanlığında köylüler hâlâ yoldaydı. Mücadeleyi Ziraat Odaları yürütüyor. Oradaki yapı da ağırlıkla muhafazakâr.
Mücadeleyi sürdürme motivasyonunuz nedir?
Açıkçası JES’lerle ilgili bir uzmanlık geliştireceğim diye yola çıkmadım. Bizim önümüzdeki sorun buydu. Gönüllü olarak kendi topraklarımıza, havamıza, suyumuza sahip çıkma adına bu mücadelenin içindeyiz. Kendi adıma halkın avukatı olarak bu görevi üstlendim. Bundan da onur duyuyorum. Aydın, Kurtuluş Savaşı’nda çok önemli bir görev almıştı. Aslında çevre kurtuluşu mücadelesini Aydın’daki bir avuç efe veriyor. Ciddi bedeller ödeyerek bu mücadeleyi vermeye devam ediyorlar.