Kanal güzergâhı Roma döneminden Osmanlı’ya pek çok kültür varlığına ev sahipliği yapıyor. 141 adet kültür varlığının yanı sıra UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Tarihi Yarımada’nın da bir adanın parçasına dönüşerek projeden olumsuz etkileneceğine dikkat çekiliyor.
27 Kasım 2020
Osmanlı’nın İstanbul sarayıyla Edirne sarayı arasındaki ana güzergâhı olan Doğu Roma döneminden de izler taşıyan proje alanının, kültür varlıkları açısından da ele alınması gerekiyor. Proje alanı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) uzmanları tarafından değerlendirildi. İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı Kültürel Mirası Koruma Müdür Yardımcısı Dr. Esra Kudde ve müdürlükte görevli uzman Sanat Tarihçisi Zeynep Kurtbil, 2015 yılından beri İstanbul Kültür Varlıkları Envanteri Projesi’ni yürüttüklerini söylüyorlar. İstanbul’da tescilli ve tescilsiz yaklaşık 35 bin kültür varlığını belgeleyen ekip, proje rezerv alanı içinde 2020 yılı tespitlerine göre 141 kültür varlığı tespit etti. Bunların 117’si tescilli, diğerleri tescilsiz. ÇED raporunda kültür varlıklarının korunması konusunun bir gündem maddesi olarak dahi ele alınmadığını söyleyen Esra Kudde, “İstanbul’un tarihi alanları UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Dolayısıyla kente yapılacak bu ölçekte bir müdahale, bilimsel ilkelere göre ayrıntılarıyla hazırlanmış bir Kültürel Miras Etki Değerlendirmesi (KÜMED) raporunu da gerektiriyor. Büyükşehir Belediyesi olarak bizim bu konuda resmi itirazlarımız ve resmi olarak bakanlığa sunduğumuz raporlarımız da mevcut” diyor. Projenin Tarihi Yarımada’nın yer aldığı bölgeyi birebir etkilediğini belirten Kudde, kuzeyde Haliç, güneyde Marmara Denizi’yle çevrelenen bir yarımadanın güneydoğu köşesinde bulunan tarihi yarımadanın bir ada parçasına dönüşeceğine vurgu yapıyor. Birlikte yaptığımız gezi sırasında Kudde ve Kurtbil’in bölgede yer alan önemli yapılardan bazılarıyla ilgili aktardığı bilgilere yer veriyoruz.
Terkos Durusu Su Pompası İstasyonu/Su Medeniyetleri Müzesi
Durusu
Esra Kudde: Terkos Pompa İstasyonu, Terkos Gölü’nden içme suyunu karşılamak üzere inşa edilen İstanbul’daki ilk modern su tesisi. Burası 1882 yılında hizmete alındıktan sonra sırasıyla Cendere ve Feriköy açıldı. Kanal projesiyle Terkos Pompa İstasyonu gibi bu hat üzerinde yer alan kültür varlıklarının geleceği konusunda herhangi bir bilgi sahibi değiliz. Ve burasının çok önemli bir riskle karşı karşıya olduğu çok açık. Doğu Roma İmparatorluğu’ndan itibaren kente su getiren bir sistem var. Bunların arasında Terkos da önemli bir yer tutuyor. Kanal İstanbul sebebiyle tarihi Roma suyolunun da kesintiye uğramasının, hem kültür varlıklarının geleceği hem de kentin içme suyu anlamında önemli bir sıkıntıya sebep olacağı açık.
Pompa istasyonu; bacaları, terfi binaları, atölyesi, muavele merkezi, hatta Terkos Gölü’nden suyu emerek buraya getiren kanalları içeren bir yapı grubundan oluşuyor. Bu tesisin İstanbul’a suyun getirilme tarihini anlatan Su Medeniyetleri Müzesi olarak değerlendirilmesiyle ilgili çalışmalar sürüyor.
DURSUNKÖY dursunkoy_DSF6327.jpg
Dursunköy Köprüsü
Boyalık Deresi/Dursunköy
Zeynep Kurtbil: Boyalık Deresi üzerinde bulunan Dursunköy Köprüsü 16. yüzyıla tarihlendirilen bir Osmanlı Köprüsü. Geldiğimiz yol şu anda her ne kadar kullanılmıyor olsa da, burası Osmanlı döneminde 16. yüzyıldan başlayarak 19. yüzyıla kadar kullanılan bir güzergâhtı. Kuruldan onay alınarak bu köprünün buradan kaldırılıp belirlenen başka bir alana taşınması öngörülüyor ki bu da son derece yanlış. Bir eseri bağlamından koparıp bambaşka bir yere taşımak demek zaten o eseri işlevsiz hale getirip bir yerde öldürmek demek. Nereye taşınacağı belli değil, ama kaldırılması gündemde. Böyle eserler parça parça bütün taşlar numaralandırılarak sökülüyor. Bunu ne kadar doğru yaparlar onu bilemiyorum, çünkü bu aşamada zarar gören eserler oldu.
Azatlı Baruthanesi
Başakşehir
Esra Kudde: Azatlı Baruthanesi Osmanlı döneminde inşa edilen kent içindeki beş baruthaneden biri. İlk olarak 15. yüzyılda Atmeydanı’nda, sonrasında Kağıthane’de, Şehremini, Bakırköy ve en son olarak Azatlı’da birer baruthane inşa ediliyor. Fakat Azatlı Baruthanesi’nin ilk modernleşme hamlesi olarak askeri mimarlıkta önemi var. Önceden hayvan gücüyle döndürülen su çarklarının işlettiği baruthanelerde çıkan barutun kalitesiyle ilgili birtakım sorunlar yaşandıktan sonra III. Selim döneminde Baruthane Nazırlığı kuruluyor. Baruthane Nazırı Mehmet Şerif Efendi tarafından 1794 yılında yapımına başlanan bu baruthanede, hem su kaynağına olan yakınlığı hem üretim kalitesini artırmak hem de masrafı azaltmak adına ciddi bir hamle yapıldığını görüyoruz. Hem askeri hem de endüstri mimari mirası adına çok önemli bir nokta. Azatlı Baruthanesi Osmanlı mimari mirasında günümüze ulaşan önemli, hatta tek baruthane diyebiliriz. Baruthanenin eski tarihli haritalarda da büyük bir yapı kompleksi olarak inşa edildiğini görüyoruz. Batı tarafında bir havuz var günümüze ulaşan, bu su toplama havuzu tabii ki kullanılıyor, yanında iki tane günümüze ulaşan değirmen taşları var. İki tane döküm atölyesi ve tav yapılan imalathane birimleri olduğunu biliyoruz.
1950’lere kadar Resneli Niyazi Bey’in çiftliği olan arazide bir köşk de var. Ayrıca diğer tarafta su terazisi, su haznesi ve arka tarafta da yine Baruthane Camii’ne ait kalıntılar mevcut. Burada aslında ilk yapımında baruthanenin içerisinde bir Hünkar Köşkü, bir cami, ayrıca yukarı tarafta yine koruganlar olduğuna dair eski haritalarda izler var, fakat arazide ne yazık ki bunların hepsini takip etmek mümkün değil. Yedikule’den Küçükçekmece’ye kadar gelen demiryolu hattı da burada çok önemli. Çünkü endüstride en önemli etmenlerden biri su, diğeri de ulaşım. Eğer bu arsanın kullanımı risk altına girecek olursa mimarlık mirasımız için önemli bir noktayı da kaybetmiş olacağız.
Burası proje rezerv alanında gözüküyor ve özellikle kanalın geçeceği güzergâha o kadar yakın ki, buranın tahrip olmama ihtimali yok. Zaten İstanbul’da tescilli endüstri mirası 238 yapıyla sınırlı, dolayısıyla çok kıymetli. O yüzden günümüze çok az sayıda ulaşan bu endüstri yapılarının özellikle kendi bütünlüğü içerisinde korunması gerekiyor. Kültür Varlıkları Daire Başkanlığımız tarafından uygun bir işlevle korunması ve kentlilere burayla ilgili mimarlık tarihi ve kültürümüz açısından neleri anlatabileceği noktasında uygun bir işlevle değerlendirilmesi istenir tabii ki. O zaman Kanal İstanbul’un tahrip etme ihtimalini de konuşmuyor oluruz diye umuyorum.
Hasandere Köprüsü
Güvercintepe
Zeynep Kurtbil: Hasandere Köprüsü gezdiklerimiz arasında en eski tarihlendirmeye sahip köprü. Üç gözlü bir Roma Köprüsü. Bunun biraz daha kuzeyinde Menekşe Deresi var. İkisi daha sonra birleşerek Nakkaş Deresi’ni oluşturuyor. Onun üzerinde de Nakkaşdere Köprüsü adında ikinci bir Roma dönemi köprüsü daha var, Konstantinopolis’ten çıkıp Roma’ya kadar devam eden, önemli bir yol olan Via Egnatia Yolu üzerinde yer alıyor. Köprünün tarihlendirmesi 4-5. yüzyıllar gibi düşünülebilir. O köprüyü baz alırsak yapım tekniği, mimari özellikleri açısından, bu da aynı şekilde, üç gözlü kesme taştan bir köprü. 5-6. yüzyılda yapıldığı düşünülebilir. Bu köprü de Roma dönemine tarihlendiriliyor. Burası Kanal İstanbul’un rezerve alanında kalıyor. Tam güzergâhında değil ama çevresinin nasıl etkileneceği bilinmediğinden bu köprü de tehlike altında. Taşınması söz konusu değil. Yakın zamanda restore edildi.
Odabaşı Köprüsü
Sazlıdere/Şahintepe Mahallesi
Zeynep Kurtbil: Odabaşı Köprüsü, Sazlıdere üzerinde yer alıyor. Kanalın geçeceği hat üzerinde ve taşınması planlanan köprülerden biri. Gezdiklerimiz içinde bilinen Mimar Sinan eseri olan tek köprü. 1529 yılında yapıldığı tahmin ediliyor. Bu köprünün bir özelliği daha var; şu anda işlek bir yol. Burası Osmanlı döneminde de işlek bir yoldu. Osmanlı’da Topkapı Sarayı’ndan başlayıp Edirnekapı’dan dışarı çıkan Hünkâr Yolu, İstanbul’la Avrupa’yı, Balkanlar’ı bağlayan bir yoldur ve Avrupa’ya, Balkanlar’a sefere gidileceği zaman bu yol takip edilir. Yine Osmanlı döneminde ulaklar, yani haber taşıyan kişiler bu yolu kullanırlar. Bunun dışında İstanbul’un iaşesini sağlayan bir yoldur. Bu işlekliği, günümüzde de devam ediyor. Sekiz gözlü, 220 metre uzunluğunda. Son yapılan müdahalelerle asli karakteri kaybolsa da düzgün bir restorasyonla çok daha güzel ortaya çıkarılabilir. Bu köprünün kaldırılması tarihi bir yolu, Osmanlı döneminden beri kullanılan bir yolu tamamen ortadan kaldırıyor. Nereye taşınacağı konusunda bilgi yok. Taşlar teker teker numaralandırılarak taşınıyor ama bazen numaralandırılıyor ve o eser tekrar bir yere monte edilmiyor, bir yerlerde depolanıyor, daha sonra kaybolabiliyor. Bu riske girmeye, bir Mimar Sinan eserini bu şekilde ortadan kaldırmaya gerek yok diye düşünüyorum.
Mimar Sinan Köprüsü
Küçükçekmece
Zeynep Kurtbil: Mimar Sinan Köprüsü olarak da bilinen Küçükçekmece Köprüsü, Marmara Denizi ile Küçükçekmece Gölü’nün tam birleştiği alanda yer alıyor, aynı zamanda Kanal İstanbul’un da başlangıç yeri burası. Sultanahmet’ten, Büyük Saray’dan başlayıp Mesa Yolu’nu takip ederek Altınkapı’dan Yedikule civarından sur dışına çıkan ve bu yolu takip ederek Roma’ya kadar devam eden yol üzerinde. Eski çağlarda burada ahşap bir köprü olduğunu biliyoruz. 6. yüzyılda yaşayan Bizanslı tarihçiler, burada ahşap bir köprünün olduğu, fakat zamanla çürüyen köprünün İmparator Jüstinyen tarafından kâgir ayaklar üzerine oturtulduğundan bahseder. Bir süre böyle kullanılan yapı daha sonra Bulgar akınları sırasında zarar görmüş, en son Latin istilasında zarar gördükten sonra maddi yetersizliklerden bakımsız kalmış. Fakat Fatih Sultan Mehmet bölgenin stratejik öneminden dolayı yapıyı restore ettirmiş. Daha sonra 18 ve 19. yüzyıllarda da yapının restore edildiğini biliyoruz. Evliya Çelebi, bu köprü için Kanuni döneminde yapımına başlanıp II. Selim döneminde bittiğinden bahseder. O dönemde mimarbaşı Mimar Sinan’dır. Fakat bu konu hakkında araştırma yapan uzmanlar aslında bu yapının Mimar Sinan eseri olmadığını söyler. Daha önce Hassa baş mimarı olan Tebrizli Acem Ali tarafından yapıldığı kabul edilir. Belki bu köprü buradan taşınmayacak, şu an için öyle bir şey yok ama o günün koşulları içerisinde belki son anda bir karar çıkacak, taşınması gerekecek ya da zarar görecek.
Kibrithane (Kibrit Fabrikası)
Fatih Mahallesi/Küçükçekmece
Esra Kudde: İstanbul’da, içlerinde lengerhane, atölye, imalathane, baruthane, ispirtohane, hatta Silivri’deki yoğurthane gibi çok farklı yapı tiplerini barındıran endüstri mirası öğelerimiz var. Bunların toplamda zaten İstanbul içindeki oranı ne yazık ki yüzde 1 dahi değil. 35 bin civarı eser içeren kentte 2021 yılı envanter çalışmalarımıza göre 238 adet tescilli endüstri yapısı bulunuyor. O yüzden çok kıymetliler. Özellikle 19. yüzyıl sonlarında inşa edilip günümüze ulaşabilen Kibrithane gibi yapılar endüstri mirasımız için çok değerli. 1893’te inşa edilen Kibrithane, beş ayrı bloktan oluşan bir yapı. Kibrit haline getirilen keresteler kutulanarak çıkıyor. Dolayısıyla çok önemli bir imalathane, fakat çok küçük bir ölçeği var ve ne yazık ki çok uzun bir süre de üretime devam edemiyor. Bu nedenle aslında bugüne ulaşan önemli bir mimarlık eseri. Fakat ne yazık ki içerisinde endüstriyel anlamda çok fazla özgünlük barındırmıyor. Bir blok şu anda restore edilmiş durumda, bildiğim kadarıyla çekimlerde kullanılıyor, iki blok fabrika olarak kullanılıyor, bir dönem sanırım bant fabrikası idi, başka iki blok da mermer atölyesi olarak işlevlendirilmiş durumda. Dolayısıyla beş bloğun da bütüncül bir şekilde değerlendirilmesinin uygun olacağı bir kültür varlığı. Ne yazık ki burası da riskli noktalardan birinde yer alıyor.