4 ŞUBAT 2023
Almanya’da 30 yıl yaşadıktan sonra doğayla ve toprakla iç içe yaşamak için memleketleri Uşak’a bağlı Gedikler Köyü’ne dönen Sebahat ve Veli Ünsal çifti, kendilerini bir çevre mücadelesinin göbeğinde bulmuşlar. Köydeki altın madeni nedeniyle su kaynaklarının kuruduğunu, meyve-sebze ve bitki örtüsünde tahribatlar olduğunu anlatan çift, seslerini yeterince duyuramamaktan dertli. Madende kullanılan siyanürün 60 kilometrelik bir alanı etkilediğini hatırlatan Veli Ünsal, bu konunun civardaki herkesi ilgilendirdiğini söylüyor.
Çok güzel bir köy burası. Bize köyünüzden bahseder misiniz?
Veli Ünsal: Uşak, Ulubey ilçesine bağlı Gedikler Köyü burası. Yörük köyü. Köyün ilk yerleşimi caminin arkasındaymış. On hane varmış. Güzeldi. Hâlâ güzeldir de… İkişer, üçer kişilik yaklaşık doksan-yüz hanelik bir köy burası. Nüfusu 250-300 kişi vardır. Hepsi buralı. Artık genelde yaşlılar yaşıyor, madende çalışan gençler kaldı, diğerleri dışarıda.
Maden ne zaman girdi hayatınıza?
2004’te başladı maden, ben o zaman burada değildim. O zaman direnildi, ama her zaman için sermaye daha güçlü bu işlerde. Geçen sene şu karşı deponun yanında olan su kaynağımız bir günde kurudu. Maden buraya kuş uçuşu yaklaşık beş kilometre mesafede.
Gazetelerden de okuduk. Nasıl susuz kaldı köyünüz?
Maden kot olarak daha aşağılara inince ekolojik denge bozuldu, suyumuz gitti. Kademeli de yok olmadı, bir günde gitti suyumuz. Sonra bazen kaymakamlık birer, ikişer tanker su gönderdi. Günde bir saat depo basabilirse bastı, insanlar yağmur sularıyla falan idare ettiler. Sonra “susuz köy” diye haber çıktı, Birgün gazetesinde.[1] Aşağıda bir depo yapıldı, oradan su getirildi. Şu anda pahalı olsa da köyün suyu var.
Madenden sonra ne gibi olumsuzluklara şahit oldunuz?
Havada tuzlu bir zehir var. Bitkilerin filizleri kuruyor. Onu da insanlar yiyor. Şu dağdaki piynarlar [pıynar][2] kurudu. Komşu köylerdeki bütün keçi çobanlarına sorarım “Hayatında bir tane kuru piynar gördün mü?” diye, görmediklerini söylerler. O kadar inatçı bir bitkidir ki, kayanın üzerinde bile büyür. Kendini yeniler. Yörükler eskiden yapraklarını ezip karın ağrısını gidermek için kullanırmış. Piynar bile kuruyorsa insan sağlığına ne kadar zarar veriyor artık hesap edin.
Sizce madenin insan sağlığına nasıl etkileri oldu?
Sadece kendi ailemden bahsedersem; babam akciğer kanserinden öldü. Ablam 65 yaşında akciğer kanserinden öldü. Şu anda bende de sıkıntılar var. Bu köyde hâlâ akciğer kanseri insanlar var. Hiç sigara içmeyen insanlar akciğer kanseri oldu. Yazın buharlaşan siyanür, yağmur olarak üzerimize yağıyor. Sebzelerimizin üzerine yağıyor… Dediğim gibi piynar çok dayanıklı bir ağaç. Kuruduğunu gören yoktur, ama madenin çıkarıldığı dağdaki piynarların çoğu kurumuş. Çünkü rüzgâr direkt kuzeyden esiyor, yağmurla beraber dağlarımıza yağıyor. İnsanlara ne kadar zarar olduğunu buradan anlayabiliriz.
Köyünüzde madene hiç itiraz olmamış mı?
Ben o zaman yurtdışındaydım. İnay Köyü bu konuda çok direniyor. Ama öyle bir şey ki, paranın gücü her şeyi yeniyor. Televizyonlarda da görüyoruz. Adam madene gidiyor, “Ağacı kesmeyin” diye direniyor, o suçlu oluyor, madendeki ağaçları kesenler madene devam ediyor. Bu, işte paranın gücü.
Şirket köylüyü ikna etmek için uğraşmış mı?
O dönemlerde “Çok işçi alacağız, çocuklarınızı alacağız” demişler. Şu anda herhalde 30-40 çalışan vardır bizim köyden. Belki 20-30 kişidir. Bazıları taşeronda çalışıyor, kadrolu çalışan 10-15 kişidir. Bu adamlar da gidiyorlar, işte oradan biraz fazla para alıyoruz diye. Su haberlerini yaparken anne babaları bile kaçtı, çocuklarını işten çıkarırlar korkusuyla. İnsanları korkutuyorlar. İnsanlar bugün aldıkları paranın peşinde. O paranın köye verdiği zararı düşündükleri yok. Bire bir konuştuğumda hepsi karşı. Gidip şimdi sorsan “Yoo bizim çocuğumuz çalışıyor, paramızı kazanıyoruz” derler.
“Maden 2004’te başladı” dediniz. Siz döndükten sonra neler yaşadınız? Neler yaptınız?
Ben uğraşıyorum, insanlara ulaşmaya çalışıyorum. Bütün partilere haber gönderdik “Suyumuz yok, siyanürün altındayız” diye, gelmediler. İktidarı muhalefeti, hepsine haber gönderdik. Bir kişi gelip derdimizi sormadı. Sadece bu köy değil ki, maden 60 kilometrelik alana zarar veriyor. Uşak buradan 40 kilometre. Burası Avrupa’nın ikinci büyük altın madeni. Ama hiç kimseyi ilgilendirmiyor.
2006’da köylerle bir araya gelip madene karşı durmanızdan sonra birliğe ne oldu? Köyde hâlâ bir arada durma eğilimi var mı?
Onların yemeğini yiyip davulunu çalan insanlar da var, ama bugün kapansa sevineceğini söyleyen insanlar da var. Bazen konuşuyoruz buradaki insanlarla, “Boş oy atsak fark yaratır mıyız?” diye. Bu sefer daha kötü olacak diye düşünüyoruz. Hatta “Türkiye’de madenden zarar görmüş kişilerle hep beraber Ankara’ya yürüyecek bir örgütlenme yapabilir miyiz?” diye düşünüyoruz.
İnsanlara “Biz bunları yenemeyiz” diye bir yılgınlık geldi. Düşünebiliyor musun, gidip madene karşı iki laf söyledim “Maden yüzünden suyumuz yok” diye, jandarma, istihbarat geldi buraya. Beni götürseler de sıkıntı değil, ama köylü insanı korkuyor. Bir tweet atan bile cezaevine giriyor bu zamanda, biliyorsunuz. Her sene kaymakamlığa 750 bin, valiliğe bilmem kaç bin dolar para verilen bir yerde, kaymakam gelip senin derdini sormuyor, onların derdini soruyor. Bizim derdimizi soran yok.
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Sabahat Ünsal: Eşimle beraber Almanya’dan kesin dönüş yaptık. Burada doğayla iç içe yaşamak istedik. Çocukluğumdan beri, yedi yaşımdan beri pamuğa, tütüne gittim. Hep toprakla iç içeydik. Ama maalesef maden sıkıntımız var. Su problemleri oluyor. Birçok kez dile getirdik bunu, ama sesimizi fazla duyuramadık. Ektiğimiz sebzeden fazla bir verim de alamıyoruz; yanmalar, kurumalar oluyor. Yeraltı suları çekiliyor. Şu anda 850-900 metre inmişler madende. Bunlardan biraz mağduruz açıkçası. İçme sularımızda kontrol oluyor mu olmuyor mu, onu da bilmiyoruz. Zehir mi içiyoruz, ne içiyoruz, onu da bilmiyoruz. Problemimiz maden!
Su problemi ne zaman başladı, neler oldu?
Üç sene önce de varmış galiba. Biz o zaman burada değildik, bilmiyorduk. Buraya geldikten sonra öğrendik. Eşim özellikle çok koşturdu bu işe. Şu anda bizim suya ihtiyacımız yok. Kendimizi idare ediyoruz, ama köylü mağdurdu.
Komşularınız var mı? Susuz kalınca ne yaptı insanlar?
Günde bir saat su gelmesini beklediler. Yağmur sularını biriktirdiler. Başka yapacak hiçbir şeyleri yok. Yeraltı suları komple çekildi. Sondaj kuyularındaki sular çekildi. Belki yan köylerden getirdiler. Bir bilgimiz yok. Günlük bir ya da iki saat gelen suyla idare etmeye çalıştılar. Su problemini çözersin, ama zehirlenmeyi hiçbir zaman çözemezsin. Buradan maden kalkmadığı sürece onu çözemezsin. Burada çoğu insan akciğer kanserinden ölüyor. Her şehirde oluyor mu bu? Madenin olmadığı yerde de bu kadar akciğerden ölüm oluyor mu? Görümcem, kayınbabam rahmetlik oldu. Üç yılda-beş yılda olacak iş değil. Şu anda maden yirmi senesini doldurdu galiba. Yaşlı insanlar gidiyor en çok. Bu normal mi? Maden büyük bir tehlike. Türkiye’nin her yerinde var bu sıkıntı. Bazı yerlerde durduruluyor, bazı yerde durdurulamıyor. Elimizden gelen hiçbir şey yok açıkçası. Toprağı seviyoruz biz. Salihli’de de evimiz var. Üç senedir gidip kalmışlığımız yok. Geliyoruz, burada toprakla uğraşıyoruz.
[1] Karadağ, A. ve Sağol, B. (2022, 28 Mart), “Bir damla suya muhtaç kaldılar”, Birgün, https://www.birgun.net/haber/bir-damla-suya-muhtac-kaldilar-381986 (Erişim tarihi: 30.10.2023)
[2] Pıynar Uşak ve yöresinin kuzeyindeki yüksek bölgelerde yayılım gösteren Akdeniz havzasının doğal bitki örtüsü olan funda (çalı) türlerinden biridir. https://www.usaktayiz.com/piynar-calisi-usakli-nin-farkinda-olmadigi-hazine/