26 NİSAN 2023
Mustafa Şen, Büyük Menderes Nehri’nin karşı tarafından Buharkent’e bakan Tekkeköy’ün dibinde yer alan İnaltı Termal Tesisi’nin sahibi. Buharkent’ten saptıktan sonra sağımıza, solumuza, ötemize ve berimize yayılmış yeşil borular arasından geçerek gittiğimiz tesisi Mustafa Şen 1983’te kurmuş. Önünde doğal jeotermal havuzlar bulunan tesisin hem konaklamaya hem de günün herhangi bir saatinde hamamına girmeye gelen misafirleri var. Ağaçlarda cıvıldayan kuşların sesinden birbirimizi duymakta zorlandığımız sohbetimizde Şen, buranın eskiden beri insanların ve hayvanların cilt hastalıklarını tedavi etmek için geldikleri bir kaplıca olduğunu anlattı.
Çok ilgi çekici bir yerde yaşıyorsunuz. Biraz buradan bahseder misiniz?
Tarihi yerleşimlerimiz Tekkeköyü ve yakınlarında Karoura antik şehri kurulmuş. Sanırım milattan önce. Sıcak suların bulunduğu bölgelerde tarihi yerleşimler vardır. Çevremizde 20-25 kükürt mağarası var. Zamanında kükürtü çıkarıp develerle taşıyorlarmış. Değirmende öğütüp tarımda, ilaçta kullanılıyormuş. Şimdi o mağaralar boş. Başka yerlerden daha verimli kükürtler çıkıyor.
Tekkeköyü’nde Sarı Baba türbesi var. Milattan önce Horasan’dan gelmiş bir evliya. Çevresinde yaşlı çınarlar, kavaklar var. Çınarlardan biri 1200-1300 yaşında. Türbenin orada iki mermer taş vardı, ortası delik. Bu taşların biri dişi geyik, diğeri erkek geyik ses çıkarır. Borazan şeklinde ötüyor. Dervişler o sesle toplanırmış. Şimdi erkek geyik sesi çıkaran taş kalmış, dişi geyik sesi çıkarını çalmışlar.
Bir tarihte bir davulcu gelmiş. Köye girerken davula tokmak vurmuş, yatıra yakın. Davul bir tarafa düşmüş, davulcu bir tarafa düşüp ölmüş. O günden beri cesaret edip de kimse köyde davul çalmaz. Düğünlerde bile.
Buradaki doğal termal sulardan ve hatırladığınız Menderes’ten bahseder misiniz?
Çocukluğumdan beri bu kaynaklar devam eder. Yüzeysel kaynakların çıkışları Büyük Menderes’e dökülürdü. O zamanlar sondaj, jeotermal enerji yoktu. 60’larda, 70’lerde Menderes’e dökülen suyun debisi saniyede 40-50 litreydi. Menderes’in suyu içilirdi. Balıklar yaşardı. Biz yüzmeyi Menderes’te öğrendik. Babalarımız kızardı, döverdi, çünkü boğulanlar olurdu. Termal sular girdiği hâlde 1980’e kadar sular tertemizdi. Şu anda Menderes’te canlı yaşamıyor. Denizli’ye, Uşak’a dev gibi sanayiler kurulunca, oradan gelen suların kirli olduğu meydana çıktı. Tabii arıtma tesisi olan arkadaşlar, fabrikalar da var, ama tüm fabrikalara kontrollü bir tek arıtma tesisi yapılırsa çözümü olur diye düşünüyoruz.
Şifayla ilgili bir iş yapıyorsunuz. Bize biraz tesisinizden bahseder misiniz?
Burayı 1983’te kurdum. Termal tesis yaptık. Tabii o zaman jeotermal enerji yoktu. Suyumuzu doğal kaynaktan alıyorduk. Mineral zengini sular. Kükürtlü. Cilt hastalıklarına iyi gelir. Ege’de, Sarayköy’de çok deve vardı. Hatta köylüler uyuz keçisini, koyununu, devesini burada temizlerdi, tedavi ederlerdi. Göletler vardı. 30-35 derece sıcaklığında. Tarihte burası “Kokan Hamam”, “Uyuz Hamamı”, “Tekke Hamamı” diye geçerdi. Kükürtlü suyla çamuru karıştırıp hâlâ uyuz hayvanları tedavi ediyoruz. İnsanlarda kaşıntıda kullanıyoruz. Mesela “sosyete uyuzu” deriz biz, geziyorlar, geziyorlar, tedavi bulamıyorlar, en son bizi buluyorlar, tedavi ediyoruz. Termal çamurdan (peloid) sabun da yaptık. Onu kullanınca da tedavi oluyorlar. Doğal tedavi ayrı bir olay. Doğayı bozmadan iyi kullanmak lazım.
Hayvanlarınız var mıydı?
Babam bu köyün ağasıydı. 300-500 koyunumuz vardı. Uyuz oldukları zaman bu sıcak sularda yıkardık. O zamanlar ilaç falan yok. Çocukluğumdan beri, etraf köylerden, illerden bile, konaklaya konaklaya hayvanlarıyla gelirlerdi.
Buradaki jeotermaller ne zaman kuruldu?
2010’larda Greeneco Santrali kuruldu. Zorlu’nun tesisleri var, o daha önce kuruldu. Limak’ın tesisleri var. Menderes Havzası’nda Germencik’e kadar çok fazla jeotermal enerji santrali var. Bu havzada sıcak sular yüksek derecede. 140 ila 240 derece. 100 derecenin üzerinde olan termal sulardan enerji üretebiliyor. İlk zamanlar biraz sıkıntı olmuştur. Şu anda çıkan jeotermal sular enerji üretildikten sonra yeraltına reenjekte ediliyor. Menderes’e pek su veren yok. Jeotermallerin Menderes’i kirlettiğine dair söylentiler var, ama gelseler çıkarılan suyun reenjekte edildiğini yerinde görecekler. Halk arasında “İncire zarar verdi. Zeytine zarar verdi” diye söylentiler var. Bilimsel bir araştırması yok. Herkes zeytini topluyor, herkes incirini alıyor. Bir eksiklik yok şu anda. Benim gördüğüm kadarıyla ağaçlardan kuruyan yok.
Siz zeytini, inciri yiyor musunuz?
Tabii, benim zeytinlerim var. Jeotermale, jeotermal buharına beş ila 100 metre uzaklıkta zeytinlerim var. Her sene alıyorum. Hiçbir sıkıntım yok. Zeytin ağaçlarımı ilaçlatmıyorum. Kükürt buharı çok fayda veriyor. Oradaki basrayı,[1] böcekleri önlüyor.
Köyde jeotermallerin olumlu ya da olumsuz bir etkisi oldu mu?
Yok, ben görmüyorum. Söylentiyle hiçbir yere varamayız. Neticeye bilimsel araştırmayla varırsın. Jeotermal istihdam sağladı. Bizim köyde nüfus az. Bu köyden, etraf köy ve ilçelerden buraya gelip çalışanlar var.
Santralin kurulduğu arazi kimindi?
Arazilerin bir kısmı hazinenin, diğerleri tapulu araziler. Arazi sahibiyle pazarlık edip birbirini mağdur etmeden satış yapılmıştır. Düşük fiyat da verilmemiştir. Kişinin istediği fiyata göre ortasını bulmuşlardır.
Bir haber okumuştuk. Hasan Kührem, jeotermal akışkanın zeytin ağaçlarına zarar verdiğini, şirket yetkililerinin “Bizimle alakası yoktur” dediğini anlatmıştı.
Benim arazimin beş yüz metre üzerindeydi arazisi. İnaltı dediğimiz mağarada su patladı. Biz 1987’ye kadar oradan su alırdık. Sonra kesildi. Tekrar patlak verdi, üç-beş ay sürdü. Zeytin ve incir ağaçlarına zarar verdi. Sıcak su köklerine gittiği için. Jeotermalle ilgisi yok. Şirket mağdur etmemek için yüksek fiyat verip araziyi aldı. Karşı taraf da mağdur olmadı. Sonra firma oraya kuyu açtı. 3500 metre derinde kuyu açınca o sular da çekildi.
[1] Basıra ya da külleme hastalığı, basra olarak da bilinir; mantar kökenli bir hastalıktır.